K. Kılıçdaroğlu, Nâzım Hikmet'i çok sevdiği için, meydanlarda, büyük kalabalıklara, onun şiirlerinden örnekler okuyor. Anlaşılıyor ki Kılıçdaroğlu, Nâzım'ın şiirlerini değil, fikirlerini beğeniyor. Onun içindir ki Nâzım gibi: "Akın var akın!/Güneşi zapt edece-ğiz/Güneşin zaptı yakın!" diye kükrüyor. 1930'lu yıllarda Türkiye'de komünizmden bahsetmek yasak olduğu için, Nâzım Hikmet de sembollerle Marksizmi anlatmaya çalışıyordu. Kızıl rengiyle, güneşi komünizme benzetiyordu. Nitekim salkım söğüt şiirindeki "kızıl atlılar" da Nâzım'ın komünist yoldaşlarıydılar. Dünkü yazımda, demiştim ki: "Nâzım Hikmet, dünyanın en büyük en inanmış komünistlerinden biridir." Batı dünyasında da birtakım kimseler komünist olmuşlardı. Ama Sovyetler'deki uygulamaları görünce, komünizmden vazgeçmişlerdi. Nâzım Hikmet, yıllarca Moskova'da yaşamasına rağmen, komünizmden kıl tadar olsun ayrılmamıştı. Mesela: 1950 yılında, Moskova'ya kaçtığı zaman, havaalanında demişti ki: "Ben, Sovyetler Birliği'nin çocuğuyum! Stalin benim için çok önemlidir! Gözlerimin ışığıdır, fikirlerimi ona borçluyum!" Stalin, 1953 yılında öldüğü zaman, Nâzım Hikmet, onun için yazdığı bir ağıdı Budapeşte radyosundan ağlaya ağlaya okumuştu. Ama Kuruçef devrinde hava değişti. Komünist partisi fikir ve sanat adamlarına Stalin'i kötülemeleri için emir verdi. Bu defa Nâzım Hikmet derhal bu emre uyarak Stalin'i yerden yere vuran şiirler söyledi. Stalin'in "Taştan, tunçtan, alçıdan, kağıttan, çizmeleri dibinde nasıl ezildiklerini" haykırdı. Başka türlü yapamazdı. Nâzım'ın çok yakın komünist arkadaşlarından Zekeriya Sertel "NÂZIM HİKMET'İN SON YILLARI" isimli bir kitap yazdı. Bu kitap, Milliyet yayınları arasında çıktı (2001). Sertel, kitabında diyor ki: "... Ruslar, Nâzım'a inanmadılar. Nâzım'ı kendi adamlarına, adım adım takip ettirdiler. Nâzım Sovyetler'in dışına çıktığında da, adamlar onun arkasındaydılar. Nâzım onlardan "Benim gölgem, gölgelerim" diye bahsediyordu." Nâzım, Moskova'daki efendilerine bir güne bir gün ağzını açamadı. Onlara: "Beni neden takip ediyorsunuz? Yapmayın! Ayıptır! Bu bana zulümdür!" diyemedi. Çünkü o, dünyanın kayıtsız şartsız en büyük komünistlerindendi... İstanbul'un ATAKENT Belediyesi, geçenlerde bir Nâzım Hikmet parkı açtı. Oraya bir Nâzım Hikmet heykeli dikti. Kılıçdaroğlu, İstanbul'a koşarak parkın açılışını yaptı. Atakentlilere dedi ki: "Nâzım Hikmet özgürlükçüydü!" Bundan daha gülünç bir iddia olamaz! Çünkü Nâzım dünyanın en büyük komünistlerinden biri olduğu için köle ruhlu bir adamdı. Komünizm ve hürriyet nasıl bir arada olabilir? Acaba Kılıçdaroğlu, 1917-1991 yılları arasında Sovyetler Birliği'nde bize bir muhalefet partisi, bir muhalif gazete gösterebilir mi? "Nâzım Hikmet özgürlükçüydü!" iddiasına kargalar bile gülerler. Bu Kılıçdaroğlu "Herkesi kör, âlemi sersemi mi sanıyor?"