Mareşal'in şeyhi

A -
A +

Üzeyir Garih'in alçakça öldürülmesi, bazı gerçekleri bir kere daha gün yüzüne çıkardı. Önce gördük ki Mareşal Fevzi Çakmak, bir Nakşibendî şeyhi olan Küçük Hüseyin Efendiye bağlı olarak yaşamış. Sonra anladık ki, uzun asırlar boyunca, millet hayatımızda büyük neticeler meydana getiren tarikatlar hakkında ciddi ölçüler içinde hiçbir şey bilmiyoruz. Hükümlerimiz peşin ve doğrulardan çok uzak. Bazı büyük gazetelerimizde okumuşsunuzdur: Küçük Hüseyin Efendi, Nakşibendiyye Tarikatının keramet sahibi şeyhlerinden biri. Eyüp Mezarlığında Nakşi Tarlası denilen bölgede yatıyor. Etrafında, kendisine bağlı müritlerin mezarları var. Mareşal Fevzi Çakmak da Küçük Hüseyin Efendinin yanına defnedilmeyi vasiyet etmiş. O kadar ki 12 Eylül'den sonra, onun kemikleri de Devlet Mezarlığına nakledilmek istenmesine rağmen, ailesi, bu resmî talebe karşı çıkmış. Fevzi Çakmak, Cumhuriyet ordumuzun iki mareşalinden biri. Genelkurmay Başkanlığı makamında tam 21 yıl oturan anlı-şanlı bir komutan. Hiç kimse onun vatanseverliğine, asaletine, cesaretine, faziletine, askerliğine kıl kadar gölge düşüremez. Mareşal Fevzi Çakmak, 1950 yılının 10 Nisanında vefat etti. Devlet radyomuz, anlatılmaz bir gafletle, saygısızlıkla, şarkılı-türkülü yayınlarını kesmedi. Halk ve üniversite gençliği ayaklandı. İstanbul'da büyük gösteriler oldu. Devlet kadrolarına sızmış birtakım Marksist, ateist kafalar, Mareşal Fevzi Çakmak'a tavır aldılar. Onun büyük vatanseverliğinden ve mü'min yapısından rahatsızlık duydular. O kadar ki 1974 yılına kadar devlet radyolarımızda ve televizyonlarımızda onunla ilgili tek program bile yapmadılar. Şaban Karataş'ın Genel Müdürlüğü zamanında Mareşal'le ilgili ilk programı ben hazırladım ve sundum. Adeta yer yerinden oynadı. Yaşadıklarımı yazmaya böyle on sütun bile kâfi gelmez. Başkomutanlık Muharebesinin bütün plânlarını O hazırlamıştı. Büyük Taarruz öncesinde, Mustafa Kemal Paşa'yla aynı çadırdaydılar. Fevzi Çakmak Paşa, Kur'an okuyordu. Onun Kur'an tilaveti bitmeden, Mustafa Kemal Paşa ordumuza taarruz emri vermedi. Bu, çok mu mühim diyeceksiniz? Askerin dindar olmasının, "ölürsem şehit! kalırsam gâzi!" inancı içinde bulunmasının nasıl büyük zaferler doğurduğunu Atatürk, Ruşen Eşref Ünaydın'a anlatmadı mı? Bugünlerde veya her zaman: "Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal'le Mülakat" isimli eser, bir daha okunmalıdır. Biz, Çanakkale Zaferi'ni ve Millî Mücadele'yi, Müslüman Mehmetçiklerle, Müslüman kumandanlarla kazandık. Mareşal Fevzi Çakmak'a, bir avuç zavallı sağlığında burun kıvırmıştı. Ona utanmadan "softa" diyenleri, Nakşibendi tarikatına mensup olduğu için, onu yerenleri dinledim. Peki nedir Nakşibendi Tarikatının esasları? Bir insan bu tarikata girerse ne yapmak, nasıl yaşamak mecburiyetinde? Bunu bilmek, öğrenmek isteyen yok. Akıllarını şeytana kiralayanlar, yüzleri kızarmadan nasıl da çok cahil bir dille konuşmaktadırlar. Önemli bir hatıra: Kültür Bakanlığı, 1992 yılını, bütün dünyada Yunus Emre Yılı olarak ilân etmişti. O münasebetle ben de, yurt içinde ve yurt dışında büyük şairimizi anlatmakla vazifelendirilmiştim. Almanya'da, Belçika'da, Hollanda'da da konuşmuştum. Yunus Emre, Nakşibendî Tarikatına mensup mutasavvıf şairlerimizin en önde gelenlerinden biridir. Onun bu özelliğini, Vehbi Cem Aşkun: 13.4.1957 tarihinde Dünya Gazetesinin ikinci sayfasında uzun uzun anlatmıştı. Ben de; Yunus neden büyüktür? Neden mükemmel bir insandır? Yunus'un anlatılmaz merhameti, insan sevgisi nereden kaynaklanmaktadır? Sorularının cevabını vermeye çalışırken, ister istemez onun beslendiği kaynaklara da eğilmiştim. Ve Yunus'un Nakşibendî Tarikatına mensup mükemmel bir Müslüman olduğunu söylemiştim ve iddia etmiştim: Kim ki mükemmel bir Müslümandır; mutlaka mükemmel bir insandır. Veya (kelime-i şehadet getirmese bile) kim ki mükemmel bir insandır; onda mutlaka İslâm ahlâkının özellikleri vardır... Hollanda'da anlattıklarımdan, verdiğim örneklerden haberdar olan Hollandalılar da Yunus Emre'yi tanımak istemişler. Bir akşam Amsterdam'da, 100 kadar Hollandalı, bir papaz başkanlığında beni dinlemeye geldi. İlk cümle olarak onlara dedim ki: Sakın buradaki Türklerin yaşayışlarına bakarak; "İslâmiyet demek ki böyle" demeyin. Müslüman başka, Müslümanlık başkadır. Allah birdir. Hz. Muhammed de onun elçisidir diyen herkes Müslümandır. Ama Müslümanlık sadece bu değildir! Sonra uzun uzun Yunus Emre'yi anlattım. O, ışığını Kur'andan ve Hz. Peygamberden alan mükemmel bir Müslümandır. Nakşibendî Tarikatına girerek İslâmı daha iyi öğrenmiş ve öğretmeye çalışmıştır. Şimdi bana soracaksınız: "Bu tarikat müritlerine neyi öğretir; onları nasıl şekillendirir?" diyeceksiniz. Nakşibendîlik Tarikatının esasları şunlardır: 1- Daima mütebessim olmalısınız. Gülümsemelisiniz. 2- Şefkatte güneş gibi olmalısınız. 3- Cömertlikte sular gibi olmalısınız. 4- Tevazuda toprak gibi olmalısınız. 5- Ayıpları örtmekte geceler gibi olmalısınız. 6- Sabırlı ve terbiyeli olmalısınız. 7- Allaha teslimiyette ölüler gibi olmalısınız. 8- Allahı aklınızdan çıkarmamalı onu anmalısınız. 9- Temizlikte çiçekler gibi, çalışkanlıkta arılar gibi olmalısınız. 10- Ya olduğunuz gibi görünmeli, ya göründüğünüz gibi olmalısınız. Yunus Emre'yi büyük ve güzel yapan işte bu İslamî inceliklerdir! dedim. Bu öğütlerden hangisi ilme, akla, mantığa, medeniyete aykırı? Toplantıya katılan Hollandalılar bu esasları tekrar ettirerek yazdılar. Son sözü, orada hazır bulunan papaz söyledi: "Medenî olmak isteyen, dünyada sulh ve sükûn arayan her insan böyle düşünmeli, böyle yaşamalıdır. Bunlar harika öğütlerdir!" dedi. Yunus Emre'yi, Mareşal Fevzi Çakmak'ı, Üzeyir Garih'i ve milyonlarca insanı yücelten bu 10 tavsiyeye "Softalık! Gerilik!" diyenler, ne kadar cahil, basit ve geri kalmış adamlardır Ya Rabbim!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Murat Kazanlı18 Ekim 2023 10:26

Helal olsun hocam