Şu satırları ne kadar utanarak yazdığımı bilmelisiniz. Çünkü okuyuculardan gelen mektuplar ve telefonlar, bir büyük ayıbımızı bütün dehşetiyle ortaya koyuyor. Anlaşılıyor ki gençliğimiz, halkımız, İstiklâl Marşımızın şairi büyük Mehmet Âkif'i okuyamamış, anlayamamış, tanıyamamış. Bir kere Âkif'in SAFAHAT isimli eseri, tam 500 sayfa. Gençlerimize göre, bu kadar hacimli bir eser okunamaz. SAFAHAT 7 bölümden ibaret. Bu bölümler içinde ASIM ise tam 85 sayfa. ASIM, safahatın gerçi en önemli bölümlerinden biri ama 85 sayfa da çok uzun. Peki ne yapmak lâzım? Ya çok câhil adamların veya İslâm düşmanlarının anlattıklarına 3-5 dakika kulak kabartmak yeter de artar bile. Halbuki 1919 yılında yazılan ASIM, Türkiye'nin bugünü için de bin yıl sonrası için de dosdoğru fikirleri ortaya koyuyor. Ben şimdi burada, o 85 sayfalık bölümü özetlemek istiyorum. ÂSIM bölümünde 4 kişi var: Köse İmam (Âkif'in babasının arkadaşı) Hocazâde (Mehmet Âkif) Emin (Âkif'in oğlu) ve Âsım (Köse İmam'ın oğlu) Bir gün Köse İmam, Âkif'in evine gelir. Ve oğlu Âsım'dan şikayet eder. Çünkü Âsım, çok güçlü-kuvvetli bir delikanlıdır amma, içinde bulunduğumuz birtakım yanlışları, çarpıklıkları sadece kaba kuvvetle halletmeye çalışır. Mesela Köse İmam, Âkif'e der ki: "Âsım'ın hâli çok fena. Çok fevrî hareketleri var. Nasihatten de anlamıyor. Geçende Âsım'la ben Üsküdar'dan geliyorduk. Vapur beklerken yolculardan biri, Bafra sigarasını yakıp dumanını yüzüme savurdu. Sonra bana: "Sen söyle hoca! Niye bağlanmalı hayvan gibi hâlâ oruca, der demez, Âsım tokadı adamın ağzına yapıştırdı. Meğer adamın üç arkadaşı daha varmış. Dördü birden Âsım'ın üzerine çullandılar. Fakat Âsım, adamların hepsini hakladı. Az kaldı onları öldürüyordu. Âsım gidip meyhaneleri basıyor. Kumarbazların parasını alıp fakir fukaraya dağıtıyor. Kız kardeşinden öğrendiğime göre Âsım, kendi arkadaşlarıyla bir olup, hükümet darbesi yapmak istiyormuş. Aman bu çocuğu bu düşüncelerinden kurtar!" Hocazade (Âkif) ile Köse İmam konuşurlarken kapı çalınıyor. Emin kapı açmaya koşuyor. Gelen Âsım'dır. Köse İmam, içerideki odalardan birine geçiyor. Âsım gelip Âkif'in karşısına oturuyor. Âkif ona nasihatte bulunuyor. Diyor ki: "Âsım! Mısır'ın muhteşem üstadı Muhammed Abduh ile Cemalettin Afganlı'yla konuşurlarken Afganlı demiş ki: Muhammed! ben çabucak bir inkılâb istiyorum. Bunu, bizler öne düşerek yapabiliriz" Muhammed Abduh cevap vermiş: Öyleyse yeni medreseler açalım. Orada genç nesli bilgilendirecek ciddi bir eğitim uygulayalım!" Cemalettin Afganlı, Muhammed Abduh'un bu düşüncesine karşı çıkmış. -Bu iş için 20 yıla ihtiyaç duyulur. Biz işimizi 20 günde -Bir hükümet darbesi yaparak- halletmeliyiz! Muhammed Abduh, Cemalettin Afganlı'ya itiraz etmiş: "Beni mazur görün. Çünkü ben sizin gibi düşünmüyorum!" demiş. Mehmet Âkif bu örneği verdikten sonra, Âsım'a der ki: "Ben de inkılâb istiyorum. Yalnız Muhammed Abduh gibi düşünüyorum. Çünkü millete hizmet ancak ilimle, ihlâsla olur. Kaba kuvvetle hiçbir yere varılmaz. Şimdi Âsım sen de devlete, millete hizmet etmek istiyorsan kaba kuvvet kullanmaktan vazgeçeceksin. Arkadaşlarını yanına alarak, en kısa zamanda Berlin'e gideceksin. Orada ilim adamları "maddenin kudret-i zerriyesini" yani atomu parçalamaya çalışıyorlar. Atomu parçaladılar mı, bir damla kömürden, namütenahi bir kudret elde edecekler. Sizin bu atom ilmini öğrenerek bir an önce vatana dönmeniz gerekir. İşte ancak o zaman gayenize ulaşırsınız!" Âsım, Âkif'e söz verir. "Yarın akşam Berlin'e gideriz!" der Âkif de ona; -Berhudar ol! diye dua eder. Âsım'ın özeti işte böyle! Âkif'i suçlayacak ne var bunda? Cehalet, en büyük düşmanımızdır.