Dünkü yazımda, Rusya'da Sen Petesburg Üniversitesinin Kürtçe üzerine yaptığı bir araştırmanın neticesini dikkatinize sunmuştum. Yapılan araştırmalar, Kürtçe'de 8.378 kelime bulunduğunu ortaya çıkardı. Bu 8.378 kelimeden, Farsça, Arapça, Türkçe, Gürcüce, Rumca, Ermenice, Çerkezce, Süryanice, Rusça, Keldanice asıllı olanlar çıkarıldıktan sonra, geride 300 civarında Kürtçe kelime kalıyor. Ben de biliyorum ki, dünyada saf dil yoktur. Her millet veya her topluluk, yakın-uzak milletlerin dillerinden kelimeler almış, onlara kendi dillerinden kelimeler vermişlerdir. Ama Sen Petesburg Üniversitesinin tespitinden anlıyoruz ki Kürtçe, karşımıza boynu bükük, ufak tefek bir dil olarak çıkıyor. Bilmelisiniz ki o, 8.378 kelimenin 300'ü değil de, 400'ü Kürtçe asıllı olsaydı bütün dünya milletleri ayaklansaydı bile, Rusya, tespit ettiği 400 kelimeyi 399'a indirmezdi. Rusya Kürtçe konusunda çok hassas. Şimdi burada, bir an için kabul edelim ki, o 8.378 kelimenin hepsi de saf Kürtçe'dir. Peki ne olacak? 8.378 kelimelik bir dil, bir topluluğu, bir milleti ilimde, edebiyatta, felsefede, teknikte ileri götürebilir mi? Bu soruya aklı başında olan bir kimse "evet!" diye cevap veremez. Böyle yazdığım için birtakım Kürtçe sevdalıları bana cevap vermeye kalkışmasınlar. Oturup birazcık düşünmeye başlasınlar. Unutmasınlar ki, insanlar, kelimelerle düşünür, kelimelerle konuşur, kelimelerle yazarlar. Namık Kemal'in çok doğru bir tespiti var. Diyor ki: "Bir insanın zekâsı, bildiği kelime sayısıyla orantılıdır. Yani bir insan ne kadar çok kelime bilirse, aklını da o nispette iyi kullanır. Ne kadar az kelime bilirse aklını kullanmakta zorluk çeker. Önüne konulan bir kitabı okusa bile anlayamaz. Kendisine anlatılanları kavrayamaz. Zayıf bir dile sahip olan insanlar, ancak, günlük basit ihtiyaçlarını giderebilirler. Edebî, ilmî, felsefî eserler veremezler." Namık Kemal, Osmanlı devletinin duraklamasını ve gerilemesini Türkçe'nin yeterli miktarda öğretilmemesine, sevdirilmemesine bağlıyor. Diyor ki: "Balkanlar'da öyle medreselerimiz oldu ki, âlimler, dil ilmini Arapça okur, talebelere Rumca anlatırlardı. Velhasıl dildeki gerilik milletimizin geri kalmasına sebep oldu." Hukuk fakültesinin 2. sınıfında, Ceza Hukuku Profesörümüz Faruk Erem'in anlattıkları, Namık Kemal'in iddialarını yüzde yüz doğrular nitelikteydi. Erem demişti ki: "Türkiye'de çok basit sebepler yüzünden cinayetler işleniyor. Açın okuyun günlük gazeteleri göreceksiniz; bizim insanımız bir karış toprak, bir tutam ot, bir salkım üzüm... yüzünden adam öldürüyor ve 18 yıldan 24 yıla kadar hapis yatıyor. Doğu ve Güneydoğu illerimizdeki kan davaları ve çok basit sebepler yüzünden işlenen bitmez tükenmez cinayetler, hep insanımızın doğru düşünememesinden, yani kelime dünyasının fakirliğinden kaynaklanıyor!" "Ana dilde eğitim" diyerek, Kürt topluluğunu 8-10 bin kelimelik bir dil dünyasına çekenler, yarın dizlerini döveceklerdir. 8-10 bin kelimeyle ilim olur mu, edebiyat, sanat, felsefe olur mu, olmaz mı göreceksiniz!