Türkiye'de, çok ciddi bir şekilde ordu düşmanlığı yapılıyor. Bilmediğim, tanımadığım birtakım bedbahtlar, gazetedeki e-mail adresime gönderdikleri mektuplarla, beni de kendi saflarına çekmeye çalışıyorlar. Bilinmelidir ki: Benim binbir başım, binbir yüreğim, binbir kalemim olsa bile, onlardan biriyle olsun, ordumuza düşman olanların yanına yaklaşamazdım. Çünkü ben, evvelemirde, vatanımı, milletimi, devletimi, ordumu, bayrağımı... aşk derecesinde seven bir kimseyim. Dolayısıyla ben, bu Türkiye topraklarında Türk gibi yaşamak istiyorum. Türkiye'den başka gidecek hiçbir yerim yok. Ve yurdumuza-milletimize, hiçbir milletin bulaşmasını istemiyorum. Ordusuz bir millet, ordusuz bir devlet düşünemiyorum. Bu bakımdan beni, binbir ordu düşmanıyla bir kazana koysalar ve kırk yıl bir arada kaynatsalar, onların kokularından ve renklerinden, bana bir zerre bile bulaşmaz. Bunun çok önemli iki sebebi var: Evvela askerliği misilsiz duygularla seviyorum. Eğer babam, sivil bir meslek sahibi olmamı istemeseydi, liseden sonra ben kesinlikle Kara Harp Okuluna yazılacaktım. A.Ü. Hukuk Fakültesini bitirir bitirmez, babamı ölüm yatağında bırakarak yedek subay okuluna koştuğumu bilmelisiniz. Ordu sevgimin ikinci sebebi: Dünkü ve bugünkü Türk Cumhuriyetleridir. Ben, 1950 yılından beri Turan mefkûresiyle yaşayan bir kimseyim. 1980 yılında, Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı sıfatıyla Özbekistan'a gittim. Dönüşümde Türkistan Türkistan isimli kitabımı yazdım. Sonra 1980-2000 yılları arasında, bütün Türk Cumhuriyetlerine on defa daha gidip geldim. Ve o Türk Cumhuriyetleri üzerine 101 (yüz bir) TV programı hazırlayarak sundum. Geçen ay, yeni bir Turan kitabım daha çıktı: Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır. Kısmet olursa, başta Kırım olmak üzere, başka Türk topluluklarını da yazacağım... 1980-2000 yılları arasında, gittiğim her Türk Cumhuriyetinde (!) bazı yetkililere sordum: - İstiklâlinizi neden kaybettiniz? Neden Rusya'nın bir sömürge toprağı oldunuz? dedim. Her Türk topluluğunda, yetkililerden aynı cevabı aldım: Dediler ki: -"Ordumuz yoktu! Ordumuz yoktu! Ordumuz dağılmıştı. O bakımdan Rus orduları, âdeta, ellerini-kollarını sallaya sallaya, bütün Türkistan topraklarını istila ettiler!.." Onlara anlattım ki, biz, Türkistan'ın binde biri büyüklüğünde bile olmayan Çanakkale topraklarında, 253 bin şehit verdik. Düşmandan da o kadar asker kırdık. Dehşetle öğrendim ki, Ruslar Türkiye'den birkaç misli büyük olan Türkistan topraklarını istila ettiklerinde 100 (yüz) askerlerini bile kaybetmemişler. Şimdi ben, bizzat gördüklerime dayanarak söylüyorum: Türkiye'de herkesin, ama herkesin... namusu, şerefi, hürriyeti... Türk ordusunun ve Türk devletinin ayakta kalmasına bağlıdır. Ordumuz daha güçlü, daha caydırıcı, daha modern silahlarla donatılmalıdır. Ordusuz bir Türkiye veya ordusu kırk tarafından çekilen bir Türkiye, bırakınız büyük devletleri, dört milyonluk Ermenistan, üç milyonluk İsrail, on milyonluk Yunanistan karşısında bile, çok büyük kayıplar verir. Ordu düşmanlarının gafletleri ve ihanetleri üzerinde yarın da duracağım...