Sivas'tan

A -
A +

Hiç unutmuyorum: Bundan 30 yıl kadar önce, Necip Fazıl Kısakürek bir konferans vermek üzere Malatya'ya gelmişti. Biz de üstadı dinlemek üzere, Sivas'tan üç arkadaş yola çıkmıştık. Necip Fazıl Malatyalıların hınca hınç doldurduğu bir salonda, her zamanki gibi yine mükemmel konuşmuştu. Malatya'da, fikir dünyamızın değerli isimlerinden biri olan Said Çekmeğil, o kenferanstan sonra, üstâdı evinin bahçesinde ağırlamış, bizim Sivas ekibini de davetliler arasına katmıştı. Bir küçük kayısı bahçesine girdiğimizde, Necip Fazıl'ı bir minder üzerinde oturuyorken gördüm. Said Çekmeğil, Necip Fazıl'a: "- Efendim! dedi. Bu arkadaşlar sizi dinlemek için Sivas'tan geldiler." Bana, Necip Fazıl'ın dizi dibinde bir yer gösterildi. Üstad, göğsüne düşmüş başını kaldırarak yüzüme baktı ve asık, asabî bir yüzle konuştu: "- Sivas'a kırgınım ben! Sivas'a kırgınım ben!" dedi. Siz de olsanız merak edip sormaz mısınız? "- Beni Adilcevaz ilçesi bile dâvet ediyor; gidip konuşuyorum! Fakat Anadolumuzun bu en kadim Sivas şehrinden hiçbir ses yok! Ne biçim iştir bu? Sivas neden böyle?" - Efendim dedim. Sivas bir göl şehirdir de sizi ondan davet etmemiştir? "- Ne demek göl şehir?" - Yani bir göl nasıl durgunsa, sessizse, hareketsizse Sivas da işte öyle durgun, sessiz, hareketsiz bir şehir efendim! Dikkat ederseniz Sivas kelimesinin söylenişi bile, bize sessiz olmayı emrediyor gibi. Sivas, "sussss!" der gibi bir kelime. Ama efendim şimdi biz, bu göl şehrin tam ortasına bir çakıl taşı fırlattık. Ortada küçücük daireler meydana geldi. Bu daireler, kıyıya doğru, usul usul büyüyerek devam ediyorlar. İnşallah sizi de davet edeceğiz. Gelip lütfedeceksiniz. Burdaki gibi konuşacaksınız. O zaman merkezdeki dalgalar daha da büyüyerek kuvvetlenecek, kıyıya doğru yaklaşacaklar. Sivas'ta bir hareketlenme olacak! Necip Fazıl, çok yakınında oturduğum için, sağ eliyle diz kapağımı avuçlayıp sıktı: "- Siz dedi bizim sanatkâr bir arkadaşımızsınız!" - Efendim dedim eğer sanatkâr bir tarafım varsa, bunu tamamen size borçluyum. Çünkü ben, on yaşımdan beri sizi okuyorum!" O gün, o kayısı bahçesinde konuşulanlar, ayrı bir yazı konusudur. Anlatmak istediğim şu: Bundan 30 yıl kadar önce, biz de Necip Fazıl Kısakürek'i Sivas'a davet etmek, Sivas'ta yeni bir fikir ve sanat hareketi başlatmak istemiştik. Fakat ne kadar yazık! Bunu bir türlü yapamamıştık. Bizden sonraki arkadaşlar da Necip Fazıl'ı, Sivas'a davet edememişlerdi. Tarihiyle, edebiyatıyla, halk oyunlarıyla, türküleriyle, el sanatlarıyla, destanları ve efsaneleriyle yurdumuzun en zengin şehirlerinden biri olan Sivas, yine öyle sessiz-sakin durmuştu. Geçen Çarşamba Sivas'a gittim. Necip Fazıl'ın ifadesiyle, Sivas benim ruh köküm. Sivas, benim için bir "sultan şehir!" Sivas üzerine en çok şiir yazan iki kişiden biri benim. Anadolu üzerine yazdığım bütün şiirler, esasında, tamamen Sivas'ı anlatıyor. Gördüm ki Sivas, artık eski Sivas değil. Evvela Sivas Valisi Lütfullah Bilgin, şehre yeni bir canlılık kazandırmış. Yani o eski göl şehrin ortasında güzel bir dalgalanma meydana getirmiş. Çeşitli fikir-sanat, edebiyat hareketleriyle Sivas'ı tarihine yakışır bir güzelliğe kavuşturmak için gecesini gündüzüne katmış. Sivas'ın bu yeni "Vali Paşası" kelimenin gerçek manasında akıllı, bilgili, gayretli, faziletli bir devlet adamı. Yeni Sivas Valisi, içimi ışıklarla doldurdu. Sivas'ı maddi ve manevi yapısıyla güzelleştirmeye çalışan bir halk öncüsü. Belediye Başkanı Osman Seçilmiş de öyle! Benim çocukluk yıllarımın Sivas'ı, toza, toprağa, çamura, kerpice mahkûm olmuş boz renkli kocaman bir kasaba manzarasındaydı. Şimdi şehrin bütün yolları, en uzak mahallelere kadar asfaltla kaplı. Ve Sivas, yavaş yavaş yeşile yakınlık duyan, ağaçla, ormanla barışmaya başlayan bir şehir. Cumhuriyet Üniversitesi'nin arka tarafı, (Kardaşlar Dağı) artık genç ormanlara kavuşmanın güzelliğiyle mağrur. Sevgili dostum Ahmet Göze'yle birlikte, o dağ başlarından, gelişen, yeşilleşen Sivas'a bakmak bana anlatılmaz bir huzur verdi. Belediye Başkanlığı iki eski Sivas evini yıkılmaktan kurtararak halkın ziyaretine açmış. Birisi: Ali Baba Mahallesi'ndeki Susamışlar Konağı. Ben o konağın eski halini de bildiğim için çok şaşırdım ve heyecanlandım. Belediyenin şehre kazandırdığı ikinci Sivas konağı ise Abdi Ağa Konağı. Bu güzelim konak, eski mezbele halinden kurtularak mükemmel bir güzellikle doğrulmuş. Geniş, ferah, aydınlık Abdi Ağa Konağı'na girdiğimde benim bir şiirimin duvara asılı olduğunu gördüm: Sivas'ta Eski Türk Evleri: ...... Beni, bir eski Sivas evine bir gün eğer Götürseniz, çocuklaşır, şaşarım. Eşiklerini bile öperim birer birer Sanki bin yıl yaşarım. Sivas'ta, eşikleri bile öpülecek daha nice evlerimiz var. Sivas Belediyesi kültür hizmetlerine de başlamış. Sivas Tarihi ve Anıtları-Sıla Gözleri-Sivaslı Kemaleddin İbn-i Hümam Hayatı ve Eserleri-Sivas Ekonomisi-Sivas Halay Ezgileri... Belediye Başkanımız Osman Seçilmiş'in bana lütfettiği eserler arasında. Benim aziz dostlarım Kutlu Özen'in: Sivas Efsaneleri, Şair Ahmet Mahir Pekşen'in: Bir Yudum Kepenek Suyu, Burhan Paçacıoğlu'nun: Sivas Basınında Harf İnkılabı, Türk Dili ve Kompozisyon'u Letâif-i Hoca Nasreddin, Fikri Karaman'ın: Sivas Doğanşar İlçesi ve Köyleri Belgeseli, Ahmet Ulukaya'nın: Düşünceler ve Sözler'i, İnsan Manzaraları, Sivas Valiliği'nin: Hatıralar (Sivas Valisi Reşit Paşa'nın Hatıraları) ile Âşık Veysel eserleri gönül dünyama binlerce yıldız güzelliğiyle düştüler. Sivas'tan İstanbul'a huzurla döndüm.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.