Süt-it-sahip

A -
A +

Hacı Bektaş Veli hazretleri, İslâmda, aklın büyük önemini Makalat isimli eserinde anlatırken örnekler veriyor. Diyor ki: "İman, süttür. Şeytan bir ittir. Akıl, sütün sahibidir. Üçü bir aradadır. Sütün sahibi (akıl) oradan ayrılırsa ne olur? İt (şeytan) sütü (imanı) içer bitirir. "İman bir hazinedir. Akıl hazinedardır. Şeytan hırsızdır. Hazinedar çekip giderse ne olur? Hırsız hazineyi çalar." "İman koyundur. Akıl çobandır. İblis kurttur. Çoban koyunu başıboş bırakırsa ne olur? Kurt, koyunu parçalar!" İslamda akıl çok önemli. Aklı olmayan bir kişinin dinî mes'uliyeti yoktur. Yalnız hemen belirtmeliyim ki İslâmda akıl, tek çıkış yolu, tek çözüm yolu da değildir. Neden? Çünkü aklın gücü, kavrama ve anlatma kabiliyeti sınırlıdır. Akıl, çok-çok önemlidir ama, her sorunun cevabını veremez. Göz, her canlıyı görüyor mu? Burun her kokuyu alıyor mu? Kulak her titreşimi duyuyor mu? Dil, her acıyı-her tatlıyı tadabiliyor mu? Çıt sesi bile duyulmayan bir odada, bir cep radyosunun kulağını büktünüz mü Çin'deki bir yayını bile duyabilirsiniz. İnsanoğlunun kulağı iyi ki radyo cihazı gibi yaratılmamış. Bütün sesleri alan bir kişi, çıldırmaz da ne yapar? İnsanın koku alma ve ayırt etme kabiliyeti ile köpeğinki bir mi? Beş duyumuzun beşi de sınırlı. Bu bakımdan İslâm, sadece akla değil, vahye de dayanıyor. Aklın sustuğu yerde, vahyin aydınlığı başlıyor. Yunus Suresinin 100. ayetinde buyuruluyor ki: "Allahın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. Aklını kullanamayanlar üzerine Allah bir uğursuzluk yükler!" Avrupa neden ileri, biz neden geriyiz? Çünkü Avrupa insanı aklını iyi kullanıyor. Biz aklımızı yeteri kadar kullanamıyoruz. Allah, Batılının kafasına beş kilo beyin koymuş da bize yarım kilo mu ayırmış? Elbette hayır. Her insanın beyni aşağı yukarı aynı ağırlıkta Cenab-ı Hak: "Akıllarını kullanmayanların üzerine bir uğursuzluk yükleyeceğini" söylüyor. Akıl nasıl kullanılır? Batılı ilim adamları diyorlar ki, her beynin, bir deha merkezi vardır. Eğitimden maksat, işte o deha merkezini çalıştırabilmektir, geliştirebilmektir. Bu da, okumakla, araştırmakla, incelemekle olur. Namık Kemal merhum da demişti ki: "Bir insanın zekâsı bildiği kelime sayısıyla orantılıdır. Bir insan, ne kadar çok kelime bilirse, zekâsını o nisbette iyi kullanır. Osmanlı devletinin gerilemesi ve yıkılması, medreselerimizde iyi bir Türkçe ile eğitim yapılmamasından meydana geldi!.." Şu rakamlara dikkat buyurunuz: ABD'de, ilk eğitimden geçen çocukların ders kitaplarında 71.000 kelime var. İngiltere'de 70.000, Japonya'da 44.00, İtalya'da 30.000, Suudi Arabistan'da 13.000 Türkiye'de ise 7.000 kelime! Çocuklarımız da, ders kitaplarında bulunan bu 7.000 kelimenin % 10'uyla konuşuyorlar. Evlerimizin % 95'i kitapsız ve kütüphanesizdir. Kitap, Batı dünyasındaki bir adamın ihtiyaç listesinin 18. sırasında yer alıyor. Müslüman Türkün ihtiyaç listesinde ise kitap: 122. sırada bulunuyor. Müslüman Türkiye'de, yaklaşık olarak 100 kişiye bir kahvehane düşüyor. 64.000 kişiye ise, bir kütüphane isabet etmekte. Bir örnek daha vermeme müsaade ediniz: ABD'de, bir yılda basılan kitaplardan, bin kişiye 4700 kitap düşmektedir. Federal Almanya'da bir yılda bin kişiye 2700 kitap, Fransa'da 1700 kitap, Japonya'da 1000 kitap düşmektedir. Türkiye'de, bir yılda Bakanlık yayınlarıyla birlikte 7000 kitap basılmakta ve 9000 kişiye bir kitap isabet etmektedir. Bütün bu rakamlar şu dehşetli gerçeği ortaya koyuyor: Türkiye okumuyor! Bilmiyor! Öğrenmiyor. Türkiye yeteri kadar aklını kullanamıyor. Türk Milli Eğitim sistemi lider insan yetiştirmiyor. Aksine güdük insan, çok vasat insan yetiştirmeye çalışıyor. Türkiye'de Türkçe, devletin baskısıyla yozlaştırılıyor. Bir Millî Eğitim Bakanlığı düşününüz ki, onun Talim Terbiye Kurulu'nda çalışan öğretmenler; millet-millî, hakimiyet, şart, hayat, imkân, eser, edebiyat, tesbit, muhtemel, hikâye hürriyet gibi yüzlerce kelimemizi yasaklamış, bu kelimelerle yazılan kitaplara anlatılmaz bir taassupla karşı çıkmıştır. Halbuki insan, kelimelerle düşünür ve konuşur. Milletler, dilleri ve edebiyatlarıyla vardırlar. Dilini, Afrika yamyamlarının dili derecesine düşüren, bunu hem de kendi bütçesiyle, kendi elemanlarıyla yapan bir devlet kalkınamaz, ilim-irfan sahibi olamaz. Sömürge devlet haline gelmekten kurtulamaz. Amerika, Körfez Savaşı esnasında aklını kullanarak, Kuveyt'ten, önce 70 milyar dolar kopardı. Şehirlerin tamiri için 50 milyar dolar, petrol kuyularını söndürmek için 15 milyar dolar vurdu. Yani ABD Körfez Savaşı'ndan, aklını kullanarak 135 milyar dolar kazandı. Biz, aklımızı kullanamadık. Devlet adamlarının açıklamasına göre bizim Körfez Savaşı'ndan kaybımız 40 milyar dolardır. ABD son terör saldırısı dolayısiyle, yine aklını kullanarak NATO anlaşmasının 5. maddesini yürürlüğe koydu. Şimdi bütün NATO devletleri ABD topraklarına yapılan her saldırıyı, kendi vatanlarına da yapılmış sayacaklar. Garabete bakınız: Bize 100 milyar dolara mal olan ve 30.000 insanımızın kaybına yol açan PKK ihanetinde, toprak bütünlüğümüzü Almanya, İtalya, Fransa, İngiltere, Belçika, Hollanda...gibi NATO ülkeleri bozmaya çalışıyordu. Ah biz de biraz şöyle düşünebilseydik: "Türkiye bir süttür. Türkiye düşmanları aç kalmış bir ittir. Akıllı Türkler bu sütun sahibidir. Üçü de aynı yerdedir. Türk milleti aklını kullanmazsa ne olur?"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.