Tanımadığımız meşhurlardan bir-iki özet

A -
A +

Dünkü yazımda, yeni edebiyat öğretmenlerimizden Selçuk Karakılıç'ın, ortaya çıkardığı bir hazineden bahsetmiştim: Büyük boy 587 sayfalık bir kitap nasıl özetlenebilir? İlim, sanat, siyaset dünyamızdan 22 meşhurumuzu lâyıkıyla özetlemeye çalışsam, en az 25 hafta yazmam gerekecek. Eskilerin ifadesiyle: "Azımızın çok kabul edilmesini dilerim": Meşhur roman yazarlarımızdan Hüseyin Rahmi'yi yeğeni Muzaffer Hanım anlatıyor: "Vefatından sonra, her şeyini olduğu gibi, eldivenlerini de saklamak üzere kaldırdım. Bohça o kadar doluydu ki zor bağlanıyordu. Bir gün bile eldivensiz sokağa çıkmazdı. Sokakta, tramvay demirinden, iskele parmaklığına kadar, hiçbir yeri katiyyen tutmazdı. Hayatta en korktuğu ve dikkat ettiği şey, mikroptu. Pek mecbur olunca pijama giyer, sair zamanlarda entariyle dolaşırdı. Kendi odasının kapısını bile, eliyle tutmaz, entarisinin eteğiyle çevirir, kapıyı öyle açardı. Sokağa kat'iyyen kolonyasız çıkmazdı." Kedi beslemeye de çok meraklıymış. Ölmeden iki dakika önce, son cümlesi şu olmuş: "Kedilerimi iyi doyurunuz." Şemseddin Sami Bey, meşhur dil alimlerimizden biri. Evinde yirmi bin ciltlik bir kütüphanesi varmış. Eski Yunanca, Latince, Fransızca, Farsça, Rumca dillerini bilirmiş. odasında, ancak bir kişinin oturabileceği büyükçe bir yer minderi üzerinde oturarak çalışırmış. Odasına girenler, etrafı öbek öbek kitap yığınlarıyla çevrili olduğu için, onun ancak başını görebilirlermiş. Gaz lambasının ışığından da, gazyağının kokusundan da nefret edermiş. Bu bakımdan evine sandık sandık mum gelir, üstâd, bütün eserlerini mum ışığında yazarmış. Birgün kızıyla Galata köprüsünden geçerken, bir Arap dilencinin Arapça ilahiler okuduğunu duymuş. Lapa lapa kar yağıyormuş. Şemseddin Sami Bey, "Harikulade bir Arapça!" diyerek tam bir saat o dilencinin başından ayrılamamış. 16 sene çalışarak hazırladığı Kamûsûl-a'lam'dan sadece üçyüz lira kazanmış. Ölümünden sonra 20 bin ciltlik kütüphanesi, seksen liraya satılmış. Tevfik Fikret: "İyi bir şair olmasına rağmen nesir yazamıyormuş. Yazdığı makale sayısı çok sınırlıymış. Küfürden nefret ediyormuş. Oğlu Haluk, sokaktaki küfürbazları duymasın diye, oturduğu yalıyı terk ederek Âşiyan tepesine çekilmiş. Sofrasında her gün taze ve ayrı çiçekler bulunmasını istermiş. Ve testiler dolusu su içermiş. Arkadaşlarıyla sokakta, tenha kırlarda dolaşırken bile sol tarafında kat'iyyen bir kimse yürütmezmiş. Orada eşim var dermiş. Sohbetlerinde bile "şey" kelimesini kullanmadan konuşurmuş. Tanımadığımız Meşhurlar, anlatılacak gibi değil. En iyisi onu siz doya doya okumalısınız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.