12 Eylül 1980 darbesinden sonra Mehmet Turgut, Sanayi Bakanı oldu. Ben de o tarihte Kültür Bakanlığında müsteşar yardımcısıydım. Yakın arkadaşlarımla birlikte, yeni bakanı tebrik için Sanayi Bakanlığına gittik. Makam odasına alındığımızda, daha ben ağzımı açmadan Mehmet Turgut Bey söze başladı: - Senin o ANADOLU'DA ESKİ TÜRK BAŞKENTLERİ TV programların ne kadar güzeldi Yavuz. Yine öyle programlar yapsana! - Sizin çok beğendiğiniz o programlar yüzünden TRT'de, başıma gelmeyen kalmadı. TV Daire Başkanı, beni Genel Müdürlükteki odamdan alarak. Kurum misafirhanesinin, sadece odun-kömür konulan bodrum katına sürdü. Orada tam iki yıl oturmak mecburiyetinde kaldım. - Artık geçti o devirler! Var mı aklında benzer programlar düşüncesi? - Var ama bu TRT, bana program yapma imkanı vermez ağabey! - Söyle bakayım ne düşünüyorsun? - Doğu ve Güneydoğu illerimizin birçoğunu gördüm. Batı Anadolu'muza da birkaç defa gidip geldim. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'muzda, öyle şehirlerimiz var ki; Batıdaki şehirlerimizden katiyyen geri değil. Mesela bir Malatya'yı, Elazığ'ı, Erzurum'u, Erzincan'ı, Urfa'yı, Gaziantep'i, Diyarbakır'ı... Başbakan merhum Menderes'in Aydın şehriyle karşılaştırabiliriz. Aydın o şehirlerin gerilerinde kalır. Devletimizin, Doğu ve Güneydoğuya büyük yatırımları var. Fakat bunları ortaya koyamıyor, halka anlatamıyoruz. Bir yandan Türk komünistler, bir yandan da Kürtçüler, durumu durmadan istismar ediyorlar. Bu yalan ve yıkıcı ağızlara en güzel cevap, TV vasıtasıyla verilebilir. Mesela ben, her iki bölgeyi rakamlar vererek görüntüleriyle birlikte ortaya koyabilirim. Devlet Televizyonu bir büyük fitne karşısında niçin ağızsız-dilsiz kalsın? - Çok güzel! Çok doğru! Ben şimdi seni Devlet Bakanımız İlhan Öztrak'ın yanına göndereceğim. TRT ona bağlı. Git anlat Öztrak'a. Sana yardımcı olsun! Mehmet Turgut benim yanımda İlhan Öztrak'a telefon açtı. Ben de çıkıp ona gittim. Bakanla âdeta diz dize yakın oturduk. Öztrak'a konuyu uzun uzun anlattım. Hem Ermenistan'ın, İsrail'in, büyük devletlerin Türkiye üzerindeki siyasetlerinden, hem de bizim komünistlerimizin ve Kürtçülerimizin, kırk türlü yalanla dolanla devletimizin Doğu ve Güneydoğu illerimize sahip çıkmadığına dair iddialarından örnekler verdim. İlhan Öztrak, sağ eliyle dizlerimi avuçladı: - Yahu bu anlattıkların, aynı zamanda hükümetimizin programıdır. Ben şimdi TRT Genel Müdürüne telefon açıp söylerim. Git görüş kendisiyle, dedi. TRT Genel Müdürü, 1980 askerî darbesinin alıp getirdiği Macit Akman isimli bir generaldi. En iyi, ama en iyi, çok iyi bildiği tek konu "Elekt-ro manyetik dalga" hareketiydi. Konuyu, makamından ona da uzun uzun anlattım. Beni çok büyük bir dikkatle dinledi. Bana 3-4 cümle söyledi. Dedi ki: "Senin o ANADOLU'DA ESKİ TÜRK BAŞKENTLERİ dizini ben de seyrettim. Orada öyle komünizm propagandası yoktu yahuuu!" Sonra dedi ki: "Bak şimdi. Ben sana Doğu ve Güneydoğu Anadolu üzerine program yapma imkânı tanırsam, kurumdaki 500 yapımcı, gider beni Başbakan'a şikâyet ederler. Derler ki; efendim biz dururken Akman paşa Yavuz Bülent'e program yaptırıyor. Yaaa! Sen şimdi özel kalemime telefon numaranı ver. Ben sonra seni ararım..." Aradan 21 yıl geçti. Akman Paşa, beni hiç aramadı. Bizi bugünlere gafletimiz, cehaletimiz ve ihanetimiz alıp getirdi.