Altan Deliorman kardeşim bir gün bana demişti ki: "Türkiye'de çıkan yüz dergiden yetmişinin adı Türkçe değil. Bu manzara karşısında endişeleniyorum. Sanki bir sömürge devletinde yaşıyor gibiyiz!" Aynı endişeyi ben de duyuyorum. Artık, orta halli şehirlerimizde bile, yeni iş yerleri, yabancı kelimelerle açılıyorlar. Artık, hipodromlarda koşan yarış atlarımıza bile, İngilizce, Fransızca isimler konuluyor. Daha doğru-dürüst Türkçe öğretemediğimiz çocuklarımız için, yurt dışından kırk bin İngilizce öğretmeni getirtileceğini, Milli Eğitim Bakanımız açıkladı. Halbuki Türkçe, bizim varlık sebebimizdir. Türkçesiz bir Türkiye düşünülemez. Türkiyemizde, adıyla, ruhuyla, inancıyla Türk olan dergilerin başında TÜRK YURDU bulunuyor. TÜRK YURDU dergisini, TÜRK OCAKLARI çıkarıyor. Bu dergi 2011 yılı Mayıs sayısıyla yüz yaşına basmış durumda: Türk Ocakları, başta CHP olmak üzere, çeşitli iktidarların hışmına uğramasaydı, bugün TÜRK YURDU 1.200'üncü sayısıyla elimizde olacaktı. Halbuki Türk Yurdu, yüz yıllık ömrü boyunca, ancak 646 defa okuyucularını selamlayabildi. Ciddi bir fikir ve sanat dergisinin 646 sayıya ulaşması, esasında büyük bir başarıdır. Bu dergiye yüz yıllık ömrü içinde emeği geçenleri, rahmetle ve minnetle anıyorum. Türk Ocakları'nın ve Türk Yurdu'nun benim üzerimdeki güzelim tesirleri, bir ebemkuşağı güzelliğindedir. Hiç abartmadan yazıyorum: Türk Ocaklarının ve Türk Yurdu dergisinin bana kazandırdıkları, Hukuk Fakültesi diplomasının bana uzattıklarından kırk defa daha fazladır. Yüksek tahsil için yol hazırlıklarımı yaparken babam beni karşısına oturtarak dedi ki: "Ankara'da Serdengeçti'yi bulacaksın. Selamlarımı söyleyeceksin. Seni Türk Ocağına götürmesini isteyeceksin. Yeni arkadaşlarını Türk Ocağı çatısı altından seçmeni istiyorum. Seni Ankara'ya, adam olman için gönderiyorum. Sakın oradan cûdam olarak dönme!" Babam, çok otoriter bir adamdı. Söylediklerini aynen yerine getirdim. Ömrümün 56 yılı Türk Ocağının ve Türk Yurdu'nun aydınlığı içinde geçti. Çok şükür! Biliyor musunuz ben, fakültenin birinci sınıfında iken, yıl boyunca Türk Yurdu dergileri sattım. Fiyatı 250 kuruştu. Dergiyi Galib Erdem ağabeyimiz çekip çeviriyordu. Ben de her sayısından, koltuğumun altına taşıyabileceğim kadarını vuruyor, Dışkapı'ya, Ziraat Fakültesine koşuyordum. Oradan Dil ve Tarih Coğrafya ve Siyasal Bilgilerle, Hukuk fakültelerine dönüyordum. Dergileri Ocak adına satıyordum. TÜRK YURDU dergisinin her sayısı, adeta bir okul gibidir. İşte 300 sayfalık bu Mayıs sayısında da 45 yetkili kalemin çok dikkat çeken yazıları var. Annelerimiz, babalarımız, ağabeylerimiz... Yüksek tahsil için Ankara'ya yollanan çocuklarımızı Türk Ocağına ve Türk Yurdu dergisine yönlendirmelidirler. Bunun büyük faydasını zamanla göreceklerdir. Siz de bugüne kadar Türk Yurdu dergilerine eğilmedinizse, bana göre kayıpta sayılırsınız.