Sayın Bakan! Daha önce, aynı konuda, selefinize de yine bu sütunda bir açık mektup yazmıştım. Ama o, Bakanlık koltuğunda oturduğu müddetçe talebimi kat'iyen dikkate almadı. Bunun iki sebebi olmalı. Ya benim yazdıklarımı mühimsemedi veya benim gibi düşündüğü halde muktedir olamadığı için hiçbir şey yapamadı. Hangi sebeple olursa olsun, Enis Öksüz'ün beni hüsrana uğrattığını söylemek istiyorum. Şimdi yine çok basit, basit olduğu ölçüde çok mühim isteklerimi size de arz ediyorum... Sayın Bakan! Siz hiç Haydarpaşa-Gebze arasını veya Sirkeci-Zeytinburnu güzergahını trenle geçtiniz mi? Trenle geçtinizse, başınızı uzatıp demiryolumuzun yakın çevresine baktınız mı? Bu sorunun cevabı "hayır" ise derhal, hemen, şimdi... Bakanlar Kurulu toplantısına bile katılmayarak belirtilen istasyonlar arasını incelemeye çıkmalısınız. Göreceksiniz ki demiryollarımızın yakın çevresi zaman zaman midenizi öğürtülerle kasacak kadar pistir, iğrençtir, çirkindir... Ben, otuz civarında Avrupa ülkesine gittim. Hiçbir yerde, bizdeki gibi mezbelelik bir demiryolu güzergâhına rastlamadım. Bunu, benim kadar siz de biliyorsunuz. Peki bizim demiryollarımızın çevresini çirkinleştiren bu gayri insanî, gayri ahlakî, gayri medenî manzara daha ne zamana kadar devam edecek? Bu mezbelelikten her gün yabancılar da gelip geçiyor. İnanıyorum ki onlar bizim bu anlatılmaz umursamazlığımıza, çirkinliğimize, pisliğimize faltaşı gibi açılan gözlerle bakıyorlar. Ve hakkımızda bizi utandıracak kelimelerle düşünüp konuşuyorlar. Hiçbir Ulaştırma Bakanımız, yabancıların "Türkler çok pis insanlar!" veya "Türkiye pis bir ülke!" diye konuşmalarına fırsat verme hakkına sahib değildir. Demiryolu çevremizin pisliğinden, bir Türk vatandaşı olarak ben de utanç duyuyorum. Kabul etmek lâzımdır ki, trenlerimizle gidip gelen vatandaşlarımızın bir kısmı, dikkatsizdirler, ciddî bir eğitimden ve terbiyeden geçmemişlerdir. Bu bakımdan okudukları bir gazetenin, su içtikleri bir şişenin, yedikleri kavun-karpuz kabuklarının, kırk maksat için yapılan mukavva kutuların, naylon torbaların, bir tren penceresinden atılmayacağını kat'iyyen bilememekte; düşünememektedirler. Kendilerine, lâzım olmayan her şeyi tutup fütursuzca demiryolu çevresine fırlatmaktadırlar. Böylece zamanla, demiryollarımızın bir mezbelelik ortasında kalmasına sebebiyet vermektedirler. Sayın Bakan! Bu çirkinliği, bu iğrenç manzarayı en çok bir hafta içinde ortadan kaldırmak ve demiryolu çevremizi tertemiz yapmak mümkündür. Şimdi eğer, böyle bir temizlik yoluna girmek: Dolar fiyatlarını beş milyon liraya çıkarmayacaksa, yabancı sermayenin yurt dışına kaçmasına yol açmayacaksa, enflasyon canavarını azdırmayacaksa veya ne bileyim, bir hükümet krizine sebep olmayacaksa, lütfen ilgili genel müdürlere veya daire başkanlarına emir verin. Ulaştırma Bakanlığı'nda çalışan işçilerden, hizmetlilerden, geçici işçilerden en çok 20 kişi görevlendirsinler. Bunlardan beş kişi Haydarpaşa Garı'ndan Gebze'ye doğru yürüyerek mıntıka temizliğine başlasınlar. Ellerinde ucu çivili veya kancalı sopalarla büyük torbalar olsun. Yol boyunca rastladıkları döküntüleri alıp torbalarına doldursunlar. Bu iş için beş kişi de Gebze'den Haydarpaşa'ya doğru hareket etsin. On kişi de Sirkeci-Zeytinburnu arasında çalışsın. Toplanan maddeler gerekli yerlerde yakılsın veya bu iş için çöplük çöplük dolaşan kimselere verilsin. Diyeceksiniz ki ne olur? En çok bir hafta içinde belirtilen güzergâh tertemiz olur. Bunu önce kendimizi düşünerek yapmalıyız! Sonra milletimizi, yabancılar önünde küçük düşürmemek için kollarımızı sıvamalıyız. Tekrar soracaksınız: Türkiye'nin temizlik mes'elesini böylece halletmiş mi olacağız? Hayır! Bin defa hayır! Ama bu önemli bir adımdır. Siz o adımı attıktan sonra yeni güzellikler başlayacaktır. Eğer, "temizlik imandansa" insanlıktansa siz bu mukaddes vazifeyi mutlaka başarmalısınız. Sizden ikinci bir talebim daha var: Türkiye'de 100 dergi çıkıyor. Bu 100 dergiden 75 tanesinin adı İngilizce, Fransızca, Lâtince! Ayıptır! Utanç verici bir haldir. Türkiye bir sömürge devleti midir Sayın Bakan? Devlet Hava Yolları'nın çıkardığı derginin ismi de SKYLIFE'tır. Ona bu ismi koyanlar, Batı karşısında anlatılmaz bir aşağılık duygusu içinde çırpınanlardır. O dergiye mesela "Gök Yüzümüz" desek kıyamet mi kopar? O dergi ismini lütfen değiştirmelisiniz. Sonra uçaklarımızda yolcular için hafif Batı müziği çalınıyor. Ayıptır, Geriliktir, iptidailiktir! Biz neden kendi musikimizden parçalar koymuyoruz? Daha ne zamana kadar Batıyı taklit ederek el ovuşturacağız? Bu bize ne kazandıracak? Uçaklarımızın üzerindeki TURKISH kelimeleri de ne? Neden "Türk" veya "Türkiye" demiyoruz da TURKISH diyoruz? Batılı dostlarımıza "Türk" veya "Türkiye" demeyi öğretmek yoksa bir Anayasa suçu mu oluyor? Milyonlarca insanın gözü üzerinizdedir. Onların huzuru bu çirkinlikleri kaldıracak cesaretli tavrınıza bağlı! Saygıyla arz ediyorum.