Yine TRT konusu

A -
A +

Stalin, 1953 yılında ölünce, bütün Sovyet Rusya'da yeni bir devir başladı: Önce, bütün resmî dairelerden, o kanlı diktatörün posbıyıklı resimleri kaldırıldı. Sonra meydanlardan büstleri ve heykelleri yıktırıldı. Stalingrat etiketli şehirler de, birer ikişer eski isimlerine döndüler. Sovyet Rusya aleyhine tek şiir yazma cesareti gösteremeyen Nazım Hikmet bile, efelenmeye başladı. Moskova'ya indiği gün: "Beni Stalin yarattı!" diyerek göğsünü yumruklayan Nazım yoldaş, Stalin'i yerden yere vuran müthiş bir şiir yazdı: "Stalin'in taştan, tunçtan, alçıdan, kağıttan çizmeleri dibinde olduklarını, o'nun taştan, tunçtan, alçıdan, kağıttan bıyıklarının, lokantalarda çorbalarının içine battığını, odalarda, taştan, tunçtan, alçıdan, kâğıttan gözleri önünde bulunduklarını, ama bir sabah kızıl diktatörün meydanlardan yok olup gittiğini ve bütün Sovyet Rusya üzerinden, binlerce ton taşın, tuncun, alçının, kağıdın kalktığını" haykırdı. Stalin'in kızı Svetlana, 1966 yılında, bazı itiraflarda bulundu. Babasının çok zalim bir diktatör olduğunu, milyonlarca masum insanı öldürdüğünü yazdı. Svetlana'nın hatıratından bazı bölümler, bizim gazetelerimizde yer alınca, Ankara Radyosu'ndaki 24 ayar komünistler, çılgına döndüler. Svetlana'ya haftalarca sövüp saydılar. Onu, "faşistlikle, Amerika'ya satılmakla" suçladılar. 1966 yılında, Stalin'i, Stalin'in kızından bin kat fazla sevenler bizim devlet radyomuzun program yapımcılarıydılar. Irkımızın ve dinimizin kanlı katiline selâm duranlar, bütün mukaddeslerimize düşman idiler. Bunlar, Radyomuzun çok muteber elemanlarıydılar. Radyolarımıza bilinerek aranarak, seçilerek alınmışlardı. O tarihlerde Kayınpederim İsmail Hakkı Yılanoğlu, Kastamonu milletvekiliydi. Radyodaki o çağ dışı kafaların, o kızıl kalemlerin Moskof uşaklığını bir basın toplantısıyla millete duyurdu. İkinci gün, Merkez Program Dairesi Başkanı Turgut Özakman, beni odasına çağırarak sert bir yüzle sordu: "- Kimmiş bu Radyodaki komünistler?" Teker teker saymaya başladım. Kimin ismini söyledimse Turgut Özakman, sağ avucuyla havayı savurarak sözümü kesti: "- O, salağın teki. Ondan Komünist olsa ne olacak?" "- O geri zekalının biri!" "- Yahu sen onu adam yerine mi koyuyorsun?" "- Onun çürük cevizden hiçbir farkı yok! Teneke kafalı bir adamdır." Dayanamadım: - İyi ama Turgut Ağabey dedim, bizim insanlarımız radyolarının düğmelerini çevirdiklerinde, sizin ifadenizle "o salakların, o geri zekâlıların, o adam yerine konulmayacak kimselerin, kafaları çürük bir cevizden farklı olmayan o donmuş beyinlerin" hazırladığı programları dinliyorlar! Olur mu bu? "- Seni kısa dalga yayınlarına veriyorum! dedi. Git orada istediğin gibi programlar hazırla!" Kısa dalga yayınlarında, Türkiyeli komünistler, deli fişek gibiydiler. Orada komünist olmayan beş-altı arkadaştık. Gerisi, Turgut Özakman'ın ifadesiyle "teneke kafalı Marksist" bataklığıydı. Kısa dalga yayınlarında bana program yaptırılmadığını, vazifemin, sadece mektup zarflarını açmak olduğunu geçen makalemde yazmıştım. Peki ama 35 yıl önceki hadiseleri şimdi neden anlatıyorum? Çünkü geçen zamana rağmen TRT dünyasında değişen birşey olmadı. Hamam aynı hamamdır. Kurna başlarında söylenen türküler 40 yıl önceki türkülerdir. Hiçbir iktidar TRT'nin mayasını değiştiremedi. Askerî müdahalelerden sonra, kurumdan çıkarılan malûm kişiler, Danıştay kararıyla yeniden eski görevlerine döndüler. TRT'nin başına bir genel müdür tayin etmekle içerdeki bataklık kurumuyor ki! Yeni Genel Müdür Yücel Yener, telefonla bana soruyor: "- Komünizm çoktan bitti. Dünyada komünist mi kaldı?" Dünyada bir tek komünist kalmasa, Marks, Engels, Lenin... Mezarlarından başlarını kaldırarak: "Biz ne kadar yanlış düşünmüşüz!" "Komünizm çıkmaz bir sokaktır!" diye bağırsa, komünizm Türkiye'de bitmeyecektir. Türkiye'nin düşmanları yok olup gitmedikçe, onların içimizdeki yeniçerileri, oyunlarına devam edeceklerdir. TİKKO bitti mi? PKK bitti mi? DHKP-C bitti mi? Bizim orak-çekiçli partilerimiz resmen daha yeni açılıyor. Kurum olarak TRT çok mühim. TRT esasında Başbakanlık kadar, Milli Eğitim Bakanlığı kadar önemli bir kurum. Böyle bir kurumda, millî kültürümüze dayalı olmayan programlar yapılamaz. Böyle bir kurumda çağ dışında kalmış, eskimiş, pörsümüş, uygulandıkları ülkelere huzur ve refah getirememiş rejimlerin müzmin mollaları çalıştırılmamalı. Atatürk'ün lânetlediği bir rejim, Atatürk'ün arkasına saklanılarak sempatik gösterilemez. TRT çağımızın modern yapısına bağlı millî, medenî bir kuruluş olmalı. TRT, Devletimizin birliği, vatanımızın bütünlüğü konusunda kayıtsız şartsız taraf olmalı. Yani TRT kendi kanununda belirtildiği şekilde yayın yapmalı. Yeni TRT Genel Müdürü Marksist mi? Hayır! Hayır! Hayır! Türkoğlu Türk bir Sivas'lı. Ama Yücel Yener, görüyorum ki benlik duygusunun önüne geçememiş. Bu son seçimde, kurum içinden bazı programcılar, bazı yöneticiler onun aleyhinde çalıştıkları için, onları başka yerlere sürmüş. Program yapma imkânlarını ellerinden almış. Şimdi, TRT Genel Müdürü kimi cezalandırıyor? Milleti mi yoksa kendi muhaliflerini mi? Geri hizmete çekmenin gerekçesi, "programlarda başarılı olamamak" değil "benlik dâvâsı"dır. Genel Müdürlük seçimi bittiğine göre, Yücel Yener'in, Yunus Emre yüreğiyle hareket etmesini beklemek hakkımızdır. Kurum içindeki ve dışındaki Marksistleri cesaretlendirmemek Türkiye'nin bugünü ve yarını açısından çok mühim. Yücel Yener, muhaliflerini de yanına çekmek olgunluğunu göstermelidir. O zaman, kaybetmeyecek kazanacak, küçülmeyecek büyüyecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.