529 idam kararı. 2013 Mısır darbecilerinin verdiği idam kararı sayısı. 517 idam kararı ise bundan 34 yıl önce Türk darbecilerin verdikleri idam kararı sayısıydı. O idam cezalarından 50'si infaz edilmişti. Tarih umarım biri için bile tekrarlanmaz. Rakamların benzerliği tesadüf. Ama Mısır'a bakınca Türkiye'nin birkaç model eski bir versiyonundan başka bir şey görülmüyor ne yazık ki. Bu karşılaştırmayı ilk yapanlardan biri ABD'nin 90 yıllık en etkili, kritik, yarı-resmî dış politika merkezi olan The Council on Foreign Relations'ın başkanı Richard Haass'tı.
Geçen yıl Temmuz'un 2'si gecesi, darbe haberleri gelmeye başladığında şöyle bir tweet atmıştı: Türkiye'de ordu on yıllardır demokrasinin yeşermesinde kritik bir rol oynadı. ABD, ordunun benzer bir rolü Mısır'da oynamasını reddetmemeli.
Richard Haass'ın darbe haberini duyar duymaz ki Türkiye-Mısır analojisini ete kemiğe büründüren ise Türkiye'nin o askerî mirasla hesaplaştığı 2008-2010 arası ABD'nin Ankara Büyükelçisi olan James Jeffrey oldu. Washington Institute için epey karanlık bir sicili olan Soner Çağaptay ile birlikte yazdıkları (Moderating Islamists: Turkey's Lessons for Egypt-Ilımlı İslamcılık: Mısır için Türkiye'den dersler) raporda açıkça 12 Eylül darbesinin Türkiye'de demokrasiye faydaları ve İslamcıları nasıl ılımlı hale getirdiğini anlatıp, Türkiye'nin darbecilerini Mısır'ın darbecilerine model olarak gösterdiler. Herhalde General Sisi de 529 idam kararını Orgeneral Evren'den kopya çekti. Başlarını kesersek gerisi ılımlı gelir diye düşündü galiba.
Maalesef bu pespaye realizm, mühendislik faaliyeti Washington'un emekli diplomat kahvehanelerinde geyikler olarak kalmadı. ABD ve Batı bu sesleri dinledi. Bütün demokratik itibarlarını yerle bir etme pahasına, öngörüp, kontrol edebildikleri eski statükoya, kutudan ne çıkacağı belirsiz 'Arap Baharı'nı tercih edip semantik jimnastik hareketlerle darbeye darbe dememeyi başardılar. O kadar ki içinde bu konuda en duyarlı olması beklenen dünyanın Liberal Partilerinin oluşturduğu Liberal International "Demokrasi sadece sandık değildir" diye başlayan bir bildiriyle Mısır'daki darbecilere destek açıklaması bile yaptı.
Tabii onlarla birlikte, tek demokrasi referansı Batı olan Türkiye'deki bazı liberal diye bilinen zevat da. Atilla Yayla'nın onlar için bulduğu seküler modernist tabiri tam olarak ihtiyacı karşılayan cinsten. Mısır darbesi, tam olarak bu otomatik pilota bağlamış Batıcılığın, demokratlıktan, liberallikten kopuş tarihi olarak kayıtlara geçti. Batı ne yaparsa ona bak ve doğru pozisyonu bul kurnazlığının çuvalladığı anlardan biriydi bu. (1930'larda Kemalizm, faşizmi de Batı'da görüp (önce İtalya, sonra Almanya) sevip, öykünmüştü.)
Bu otomatik pilot pozisyonunda Irak işgalini bile savunan Neo-Conculuktan, 'AB Anayasası'nı aynen çevirip kabul edelim'e kadar gelip dayanmış fırsatçı, iş bitirici liberalliğe kadar çeşitli versiyonları olan bu zevatın politik ömürlerinin son demlerinde başladıkları yere dönüp CHP'li olmasına şaşmamak gerek. Batı'nın en pespaye halini bile kendilerine referans yapan bu eskimiş akıllarla, "İslamcı" gördüğü her şeyi tehlikeli, vakitsiz, ezilmesi gereken gören cemaat aklının önce Mursi daha sonra da Erdoğan karşıtlığında birleşmiş olması da artık pek şaşırtıcı değil. Ehh, Mısır'daki darbede de liberallerle selefiler el ele vermişti. Çok muhtemeldir ki 17-25 Aralık süreçleriyle AKP hükümeti Mursi gibi düşürülebilseydi, sonrasında başlayacak Selam Örgütü cadı avlarında Batılı kalemlerle birlikte 'oley' çekme görevlerini de bu liberal kılıklı modernist zevat eda edecekti. Tecrübeli sayılırlar. 27 Mayıs'ın askerlerine Yassıada'dan idamlara o akılları verenler arasında DP'yi Hürriyet ve Demokrasi yüzünden eleştiren Forum Dergisi çevresindeki aydınlar ve "Menderes otoriterleşti" diye istifa eden Hürriyet Partililer de vardı. Tarihin makarası hep ileri sarmıyor işte. 517 idam kararından 33 yıl sonra gelen 529 idam kararı. Kafeslerde yargılanan İhvan yöneticileri, üzerine sigara söndürülen Başbakanlar....
Ve 54 yıl öncesinden bir gazete haberi:
"30 Nisan 1959'da Uşak'ı ziyaret eden CHP Genel Başkanı İnönü'nün vurulması için zabıtaya emir veren Vali Engin dün Uşak'ta tevkif edilerek Ankara'ya gönderilmiştir. Otomobille Kütahya'ya oradan da uçakla Başkent'e götürülen sabık Vali'nin elleri kelepçelenmemiş ve İnönü'nün başına atılan taşa mukabil bir taş bileklerine bağlanmıştır."
Dün Meclis grubuna girerken menfur bir saldırıya uğrayan CHP lideri Kılıçdaroğlu, kürsüye çıkar çıkmaz "CHP'ye yapılan ilk saldırı değil bu. Rahmetli İnönü'yü de taşlamışlardı" deyince bir an irkilip eline taş bağlanmış Uşak Valisi'nin fotoğraflarını hatırlıyor insan.
Bütün bu kötü hatıralarını canlandırmak isteyenler var sanki. Bu hatıraları unutmayanlar da olmasa...