Haziran 2005'te
Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Dairesi (KOM)
Başkanı Hanefi Avcı, zatürre teşhisiyle hastanede yatarken ani bir
kararla geçici olarak Edirne İl Müdürlüğü'ne tayin edilir. Avcı
kitabında sürgün dediği bu tayin için şöyle yazdı:
"Bugün
tayinimin gerçek sebebinin KOM Dairesi'ni istedikleri gibi kullanmak
isteyenlerin ben orada olduğum müddetçe istediklerini
yapamayacaklarını, buna asla müsaade etmeyeceğimi anlamaları üzerine
beni oradan uzaklaştırmak için her yolu kullanarak, hakkımda yalan
yanlış bilgiler verip, benimle ilgili olumsuz bir hava oluşturmaları
olduğuna inanıyorum."
9 Kasım 2005'te Şemdinli Olayları meydana geldi. Emniyet
Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi'ne gönderilen 15/02/2006 tarihli F-4
raporunda "Yasin HAYAL ne pahasına olursa olsun Hrant DİNK'i öldürecek"
ibaresi açıkça yazılmıştı. İstanbul Emniyetine gönderilen 17/02/2006
tarihli yazıda ise sadece 'Hrant DİNK'e yönelik ses getirecek bir eylem
yapılacağı' yazılıydı. O sırada Emniyet İstihbarat'ın başında olan
Sabri Uzun Hrant Dink davasında verdiği ifadede şöyle dedi: "F4
raporları İl Emniyet Müdürleri tarafından Daire Başkanlığı'na
gönderilmelidir. F4 raporunu Trabzon'dan gönderen kişi Ramazan
Akyürek'tir. Raporu bizden saklayan birim İstihbarat Daire Başkanlığı C
Şube Müdürlüğü'dür. O zaman C Şube Müdürü de Ali Fuat Yılmazer'dir. Bu
rapor bana sunulmadı. Rapor hakkında hiçbir bilgi verilmedi."
2 Şubat 2006'da Emniyet
İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun TBMM Şemdinli Komisyonu'na ifade
verdi ve olaylar için "Hırsız evdeyse kilidin bir anlamı yok" dedi.
Ocak-Şubat 2006 (İN kitabında
Sabri Uzun'un verdiği tarih aralığı) Sabri Uzun'a ikinci kez şube
müdürü R.G. gelip "Asker içinde bir örgütlenme var, biz bu örgüt
üzerinde çalışmak istiyoruz" dedi. Uzun "2001'deki örgüt mü" dedi.
"Evet" cevabını aldı. Uzun, ikinci kez önüne gelen Ergenekon operasyonu
teklifini geri çevirdi.
8 Şubat 2006, Trabzon'da Katolik Santa Maria Kilisesi Rahibi 59 yaşındaki Andrea Santoro 16 yaşındaki O.A. tarafından
kilise önünde silahla vurularak öldürüldü. Santoro'nun daha önce de
Yasin Hayal tarafından dövüldüğü, telefonlarının polis tarafından
"Pontusçuluk faaliyetleri" kapsamında dinlendiği ortaya çıktı.
13 Şubat 2006'da
Vakit gazetesi işte o üyeler başlığıyla başörtülü öğretmene okul
dışında da başörtüsünü yasaklayan kararı veren Danıştay İkinci
Dairesi'nin üyelerinin fotoğraflarını manşet yaptı.
15 Şubat 2006'da
Emniyet Muhbiri Erhan Tuncel, polis memuru Muhittin Zenit'e "Yasin
Hayal'in Hrant Dink'i öldüreceği" ihbarını verdi. Trabzon Emniyet Müdürü
Ramazan Akyürek'ti. İhbar üzerine ünlü F-4 raporu düzenlendi.
Şubat 2006'da
Ağustos'taki YAŞ'ta Genelkurmay Başkanı olması beklenen Kara
Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt'ın dedesinin Yahudi olduğunu iddia
eden ulusalihanet.com sitesi açıldı. 27 Şubat 2006'da
Sabri Uzun, üst makamlara sunduğu bilgi notunda sitenin arkasında Gülen
cemaati olduğunu söyledi.
18 Şubat 2006: Ankara'da Sauna
Çetesi'ne Küre Operasyonu düzenlendi. Polise göre aralarında eski
polis, asker ve kamu görevlilerinin olduğu çete darbe ortamı için
hazırlık yapmaktaydı.
7 Mart 2006 Ferhat Sarıkaya'nın Şemdinli İddianamesi kabul edildi.
22 Mart 2006'da
Sabri Uzun görevden alındı. Sabri Uzun kitabında 2006 yılında Emniyet
İstihbarat'a daha önce hiç görülmemiş bir şekilde gelen ihbar
mektuplarını nasıl arşivlemeden yok ettirdiğini, mektuplar başka bir
adla, ardından başka bir adrese gelince onların da arşive girişini
engellediğini anlatıyor. O ihbar mektuplarından biri de Uzun mal varlığı
hakkında İçişleri Bakanlığı'na gönderilmişti. Aynı sıralarda Şemdinli
olaylarıyla ilgili Emniyet İstihbarat'ın hazırlayıp Başbakanlığa
gönderdiği ve askerleri suçlayan bir rapor basında yer aldı. Bu raporun
Uzun'dan habersiz Başbakanlığa gönderildiği ortaya çıktı. Hatta Ankara
İstihbarat Dairesi Başkanlığı'ndan birlikte çalıştığı müdürleri,
İstanbul İstihbarat'a Sabri Uzun'un İstanbul'da takip edilip,
fotoğraflanması talimatını da vermiş ama o sırada İstanbul İstihbarat
Daire Başkanı olan Ahmet İlhan Güler'e bu talebe direnmişti. (Hanefi
Avcı "Merkezdeki arkadaşlarıyla arasındaki ilk çatlak ortaya çıkmıştı"
diye anlatıyor bunu.)
1 Mayıs 2006'da Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'na getirildi.
5-10-11 Mayıs 2006'da Şişli'deki Cumhuriyet Gazetesi binasına üç bomba atıldı. Failler yakalanamadı.
17 Mayıs 2006'da Danıştay Baskını oldu. Danıştay üyesi Mustafa
Yücel Özbilgin, avukat Alparslan Arslan tarafından vurularak öldürüldü.
Arslan'ın Cumhuriyet gazetesine bomba atılmasının da arkasında olduğu
tespit edildi.
19 Mayıs 2006'da Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül, 19 Mayıs törenleri sırasında Başbakan Erdoğan,
Meclis Başkanı Arınç'ın da katıldığı bir kahvaltıda Danıştay
Saldırısı'nın arkasında "Albay Muzaffer" diye tanınan Muzaffer Tekin
olduğunu söyledi. (Ertesi günkü gazetelerden)
20 Mayıs 2006'da Muzaffer Tekin, bıçakla intihara teşebbüs etmiş olarak bırakıldığı Acıbadem Hastanesi'nde polis tarafından gözaltına alındı.
24 Mayıs 2006'da
Hürriyet Gazetesi'nde Toygun Atilla imzalı haberde polisin Muzaffer
Tekin'in içinde olduğu Ergenekon yapılanmasını araştırdığı
söyleniyordu: "Danıştay baskınının kilit ismi olduğu ileri
sürülen emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in ilginç ilişkiler yumağı polise
göre, 'Ergenekon' yapılanmasında yer alan kişileri işaret ediyor. Polis
bu yapılanmadaki isimleri tek tek araştırıyor."
26-27 Mayıs 2006'da
Sabah gazetesi Ankara temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş, kendisine bir zarfla
ulaştırıldığını söylediği Ergenekon'un belgelerini yazdı.
27 Mayıs 2006'da Muzaffer Tekin tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Ergenekon soruşturması üçüncü girişimde de başlatılmamıştı.
Yine
şemalar ortadaydı, Muzaffer Tekin'den Veli Küçük'e doğru gidilecekti,
hükümet yetkilileri polislerden aldıkları bilgilere göre cinayetin
arkasında derin yapılar olduğunu söylüyordu. Ama Danıştay Baskını
üzerinden de Ergenekon soruşturması başlatılamadı.
Bu kez
sorun çıkaran Ankara değildi. Tasfiyelerle yeniden şekillendirilen
Ankara Emniyeti Danıştay Saldırısı'nın arkasında Ergenekon'u bulmuş ve
soruşturmayı başlatmak istiyordu. Ama İstanbul Polisi aynı fikirde
değildi. İstanbul Emniyet İstihbarat müdürü Ahmet İlhan Güler ikna
olmayanların başına geliyordu. Ankara ve İstanbul Emniyeti arasındaki bu
derin fikir farklılığını Hrant Dink soruşturmasında ifade veren
Danıştay Saldırısı sırasında İstanbul İstihbarat Daire Başkanı olan
Ahmet İlhan Güler'in ifadesinden okuyalım:
Soru:
Kendisine Ali Fuat YILMAZER'in beyanında Ankara da Danıştay saldırısı
olduktan sonra Muzaffer TEKİN isminin tespit edildiğini, bu kişinin
ulusalcılık faaliyetlerinin olduğunu ve kendileri yanında İstanbul
İstihbaratında bu kişi ile ilgili çalışma yapması gerektiğini, ancak
İstanbul İstihbaratının bu konuda çalışmadığını, bu nedenle İstanbul'dan
alınıp İzmir'e gönderileceği, İzmir'in de Ankara'ya, Ankara'nın da
(İstihbarat Müdürlerine) İstanbul'a atanacağı, kendisinin İstanbul'a
atanmasının daha sonra gerçekleştiğini beyan ettiği hatırlatılarak
soruldu;
Ahmet İlhan Güler: Ben İzmir'in Ankara'ya,
Ankara'nın da İstanbul'a geleceğini ilk defa duyuyorum, bana söylenen
benim İzmir'e gideceğim yönünde idi, belki de rastgele söylendi, çünkü
EGM Personel Şube Müdürü eğer birine derhal orayı terket diyorsa başka
bir yere istihbarat müdürü olarak atama yapacağını düşünmüyordur,
aslında ben başlangıcından atanmayacağımı biliyordum, çünkü emekli
olacağım dediğimde hiçbir tepki yoktu.
Muzaffer TEKİN konusuna
gelince Danıştay saldırısından sonra saldırının sanığı Alparslan ASLAN
ile Danıştay cinayetinden 5-6 ay önce Muzaffer TEKİN ile 50 küsur
saniyelik bir görüşmesi olduğu, bunu da gerekçe göstererek Muzaffer
TEKİN hakkında Danıştay saldırısı ile ilişki kurulması istendiğini
anladım, ben bunun içeriğini sordum, yani konuşmanın Danıştay saldırısı
ile bağlantı kuracak bir görüşme olup olmadığını sordum, içeriğini
önemsemediklerini, sadece bu telefon irtibatını önemsediklerini
anlayınca bunun doğru ve ahlaki bir yol olmadığını düşündüğümü söyledim.
Soru: Bu görüşmeyi kiminle yaptınız?
Bu
görüşmeyi Ankara İstihbarat Müdürü Muharrem DURMAZ ile yapmış olduğumu
düşünüyorum. Daire Başkanlığından aranıp aranmadığımı hatırlamıyorum,
ancak o zaman Muharrem'in İstanbul'a ilgisi olduğunu ve İstanbul'daki
konularla ilgili çalışma yaptığını fark ediyordum, ben İstanbul'da en
uzun İstihbarat Müdürlüğü yapan kişiyim ve çalıştığım dönemde de çok
başarılı çalışmalar yaptım, dolayısıyla bana hiç kimse başarısızsın
demedi, aksine üst düzey amirler ve bürokratlar sürekli takdir etti,
Muzaffer TEKİN benim görev anlayışıma ve vicdanıma uygun olmadığı için
herhangi bir çalışma başlatmadım, başlatmayı gerektirecek delil istedim
vermediler."
Yani Ergenekon soruşturmasının başlatılması
üçüncü kez bir Emniyetçiye takıldı. Bu kez direnen isim İstanbul
Emniyeti'nin istihbaratının başında olan Ahmet İlhan Güler'di. Sabri
Uzun, Hanefi Avcı'dan sonra hedefteki isim oydu artık. Üçüncü deneme de
boş çıkmıştı ama Ergenekon soruşturmasını başlatmak isteyen akıl
çalışmaya devam etti.
Mayıs-Haziran 2006-
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi içinde ulusalcılık
faaliyetlerini izlemek üzere bir C-5 şubesi kuruldu. (Yeni Dink
soruşturmasında bakan savcının sorduğu sorulara bakılınca bu şubenin
daha sonra yapılacak Ergenekon ve benzeri soruşturmaların
hazırlıklarının yapıldığını düşündüğü anlaşılıyor. Aynı savcıya verdiği
ifadede Ramazan Akyürek, şubenin Ali Fuat Yılmazer'in teklifiyle
kurulduğunu söyledi. Yine iddialara göre C5 şubesi 2012'ye kadar
resmî bir statüsü olmadan çalıştı.)
31 Mayıs 2006'da Ankara Eryaman'da bir eve düzenlenen operasyonda Atabeyler adı
verilen bir çetenin arşivi ele geçirildi. Muvazzaf askerlerle birlikte
yakalanan belgelerde başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, önemli isimlere
yönelik suikast hazırlıklarına ilişkin belge ve krokiler yakalanmıştı.
Operasyonun basına yansıdığı akşam saatlerinde Genelkurmay Karargâhı
önüne çağrılan gazetecilere bir sivilin sarı zarf içinde operasyonda ele
geçirilen evrak ve krokileri servis ettiği ortaya çıktı. "Sarı zarfla
servis"in ortaya çıkmasına üzerine Atabeyler çetesi iddiası da büyük bir
soruşturmaya dönemeden yavaş yavaş sönümlendi. (Bütün sanıklar 2012'de
beraat etti)
Temmuz 2006'da Nokta Dergisi yeniden yayınlanmaya başladı.
1 Ağustos 2006 Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt Genelkurmay Başkanlığı'na getirildi.
23 Kasım 2006'da Erhan Tuncel'in Emniyet'in "yardımcı istihbarat elemanı" görevine son verildi.
10 Ocak 2007 günü
Hrant Dink, Agos Gazetesi'nde çıkan "Ruh halimin güvercin tedirginliği"
başlıklı yazısında ölüm tehditlerini, 2007'nin kendisi için zor bir
sene olacağını yazdı.
Kronolojinin acı sonuna maalesef çok yaklaştık.
13 Ocak 2007 Hrant
Dink cinayetinden 6 gün öncesi. O gün ne olduğunu yeniden açılan Hrant
Dink soruşturmasında dönemin İstanbul İstihbarat Daire Başkanı Ahmet
İlhan Güler'in verdiği ifadeden okuyalım:
"SORU: Hrant
Dink cinayeti öncesinde sizin İstanbul'daki görevinizden ayrılmanız
için İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri tarafından size baskı
yapıldı mı?
Ahmet İlhan Güler: Ben Hrant DİNK cinayeti olmadan 6 gün önce İstihbarat Daire Başkanlığına çağırıldım.
Soru: Kim çağırdı?
Güler:
Personel şube müdürü Coşkun ÇAKAR çağırdı, Coşkun ÇAKAR toplantı
yapacağız diye beni çağırdı, ben de durumu ile emniyet müdürüm
Celalettin CERRAH a söyledim, hafta sonu olması nedeniyle o da biraz
şaşırdı ne toplantısı dedi ben de durumu açıkladım, git gel dedi, ben de
bunun üzerine Ankara'ya gittim, önce İstihbarat Daire Başkanlığına
gittim, Coşkun ÇAKAR'ı sordum, beni istihbarat Daire Başkanlığının
kompleksi içerisinde bulunan lojmanda Recep GÜVEN'in evine
yönlendirdiler, ben Recep GÜVEN'in evine arkadaşım İstihbarat Dairesinde
çalışan Fikret SALMANER ile birlikte gittim.
Soru: Ne oldu orada?
Güler:
Kahvaltı vakti idi, Recep GÜVEN, Coşkun ÇAKAR ve bir iki kişi daha
vardı, biz de Fikret ile birlikte kahvaltı sofrasına oturduk, çok kısa
bir süre içerisinde Coşkun ÇAKAR bana dönerek 'İstanbul'u derhal terk
et' dedi, ben de derhal terketmemin mümkün olmadığını söyledim, nereye
gideceğim dedim, Coşkun ÇAKAR da bana İzmir'e dedi, ben de oldukça
kararlı görmem üzerine daire başkanının haberi var mı dedim, onlarda var
dedi, ben de emniyet müdürünün, valinin haberi olmadan kışın ortasında
bir gerekçe olmadan kendi talebimle gitmemin zor olduğunu söyledim,
ancak daire başkanı Ramazan AKYÜREK ile görüşeceğim, dedim, Fikret ile
birlikte dışarı çıktım Ramazan AKYÜREK'i telefonla aradım, evde olduğunu
söyledi, görüşmek istediğimi söyledim, o da beni davet etti, ben
Ramazan AKYÜREK'in evine gittim ve kendisine durumu anlattım, bilgisinin
olup olmadığını sordum, Ramazan AKYÜREK de bana bilgim var dedi,
kendisinin de aynı şekilde düşünüp düşünmediğini sordum, o da bana
'arkadaşlar bana ne derlerse onu yaparım' dedi, ben de kararlılığınızı
gördüm, bir sebep vardır dedim, benim bir başarısızlığımı mı gördünüz
dedim, hayır öyle icap ediyor dedi, ben de bir iki gün içinde yurt
dışında bir program var oraya gideceğim, dönüşte uygun bir zemin yaratıp
giderim veya emekli olurum dedim ve ayrıldım."
19 Ocak 2007- Hrant Dink, Agos Gazetesi önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
21 Ocak 2007- Katil Ogün Samast, Trabzon'a gitmek için bindiği otobüste Samsun Otogarı'nda yakalandı.
23 Ocak 2007- Hrant Dink, Türkiye tarihinin en kalabalık cenazelerinden biriyle toprağa verildi.
Sabri
Uzun'a göre Dink cinayeti üzerinden Trabzon Jandarma Komutanı Ali Öz'e
ve onun üzerinden Veli Küçük ve yine Ergenekon'a ulaşılmak istenmişti.
Cenazenin kalabalığı, Ogün Samast'ın Samsun'da yakalanması, cinayetin
hemen ardından Nedim Şener başta olmak üzere gazetecilerin iyi takibiyle
Erhan Tuncel'in polis muhbiri olduğunun, cinayetin bir yıl önce ihbar
edildiğinin ortaya çıkarılması, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'i
adlarının da ihmali olan görevliler arasında ilk günden girmesi bütün
planları altüst etmiş olmalı. Çünkü Dink cinayeti üzerinden açılacak bir
Ergenekon soruşturmasında dosyada Ramazan Akyürek ve Ali Fuat
Yılmazer'in adlarının olmaması mümkün değildi artık. O yüzden bütün
dosyaları Ergenekon'la birleştirmeye çalışan savcılar, Hrant Dink
dosyasını Ergenekon'la birleştirilmedi, Ergenekon savcıları göstermelik
işler dışında Dink dosyasıyla hiç ilgilenmedi. Savanın savcısı, aynı
zamanda 17 Aralık soruşturmasını yürüten Muammer Akkaş'ın görevden
alınınca "Tam da Dink cinayetinde operasyon yapacaktım" diyerek dalga
geçtiği bir davaydı Dink soruşturması...
Hanefi Avcı'ya göre ise
cinayette bu isimlerin kastı yoktu ama ihmalleri vardı ve suçu İstanbul
Emniyetine atarak Ergenekon davası önünde engel gördükleri Ahmet İlhan
Güler'i tasfiye ettiler. 19 Ocak günü İçişleri, Adalet bakanları,
İstanbul Emniyet müdürünün katıldığı toplantıda dahi Ramazan Akyürek'in 1
yıl önceki ihbardan bahsetmemesi, İstanbul'da Ahmet İlhan Güler'in bir
yıl önceki ihbarla ilgili gereğini yapmadığı havasının verilmesi için
istihbaratın log kayıtlarının silinmesi bu örtbas çabalarının
parçasıydı. Mülkiye Müfettişleri tarafından hazırlanan ilk raporda bu
açıklar kapatılmaya çalışıldı. Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay'ın
alınmış ifadesinin Akyürek'i zor durumda bıraktığı için dosyaya
konmadığı dahi ortaya çıktı. Sabri Uzun da Hanefi Avcı da haklı
olabilir. Biz sonuca bakalım...
5 Şubat 2007'de Mülkiye müfettişlerinin raporu doğrultusunda İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler açığa alındı.
Şubat 2007-
Hrant Dink cinayetinden 10 gün sonra Emniyet Başbakan'ın önüne yeniden
Ergenekon şemalarını koydu Şemalardan biri Hrant Dink cinayetini
Ergenekon'a bağlıyordu. Diğeri ise Ergenekon örgütünün şemasıydı. Şemada
1'inci, 2'nci Ergenekon dalgalarında tutuklanacak isimler birbiriyle
irtibat içinde gösterilmişti. Ümraniye'de bombalar bulunmadan dört ay
önce...
23 Mart 2007- Ali Fuat Yılmazer, İstanbul Emniyet İstihbarat'ın başına getirildi.
Hrant
Dink cinayetiyle, Ergenekon soruşturmasının önündeki en büyük engel
olarak kalan İstanbul İstihbaratı'nın başındaki Ahmet İlhan Güler
tasfiye edilip, yerine en az onun kadar Dink cinayetinde adı ihmal
listesinde geçen, Ergenekon soruşturmasını başlatacak Ali Fuat Yılmazer
getirildi.
Hrant Dink davasına bakan yeni savcı da böyle
düşünüyor olmalı. Bunu Ahmet İlhan Güler'in ifadesi sırasındaki
sorularından anlamak mümkün:
"Soru: Sizin İstanbul
İstihbarat Şube Müdürlüğünü bırakmanız için size yapılan baskı Emniyet
içerisinde bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi amacıyla mı yapıldı, bu
kapsamda Hrant DİNK cinayeti ile ilgili birtakım hayati öneme haiz
bilgilerin (Hrant DİNK'in öldürüleceğine ilişkin bilgi) İstanbul'dan
saklanmasının amacı bu muydu? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Benim
Ankara'ya çağırılıp Coşkun ÇAKAR tarafından İstanbul'u terket
şeklindeki beyandan sonra Hrant DİNK cinayetinin hemen meydana gelmesi
ve gelişen olaylar ve benim görevden alınmam daha sonra Ali Fuat
YILMAZER'in o göreve getirilmesi ve ondan sonra yaşanan atmosfer bunu
çağrıştırıyor.
Kendisine Hrant DİNK cinayetinden önce
İstanbul İstihbarat Şube Müdürü iken EGM İstihbarat Şube Müdürlüğü
tarafından ulusalcılık diye bir büro kurulduğu ve konuda çalışmaların
yürütüldüğü, kendisine bu gruplarla ilgili bir yerlerde silahlar
olduğunu, kapsamlı soruşturmalar yapılacağını, kendisi ile birlikte
hareket edip etmeyeceği yönünde görüşme yapılıp yapılmadığı SORULDU;
Trabzon
Emniyet Müdürü Ramazan AKYÜREK görev yaptığı sırada Trabzon'da bazı
olaylar meydana geldiği, iki tane profesörün öldürülmesi, Tayad eylemi
gibi ulusalcılığı çağrıştıran eylemlerden sonra daire başkanı olmasından
sonra bu konular ile ilgili bir çalışma yaptığı biliniyordu, yani
Trabzonda'ki olaylardan sanki bir ulusalcılık tehdidi varmış atmosferi
oluşturularak bu çalışmalar başlatıldı, bana söylenen Muzaffer TEKİN
olayı da baz alındığında önümüzdeki süreçte ulusalcılık olarak
nitelendirilen gruplara yönelik operasyonel çalışmalar yapılacağını
söylediler, o dönemde bir yerde silahlar ve bombalar olduğunu, operasyon
hazırlığı olduğu söyleniyordu ama doğrusunu söylersek o gün bunları
kimin söylediğini sorarsanız hatırlamıyorum, ancak şunu söyleyebilirim
benim çalışma anlayışım ile bunların çalışma anlayışının farklı olduğunu
biliyorlardı, bu nedenle görevden ayrılmam istenmiş olabilir."
Artık
Ergenekon davası önünde hiçbir engel kalmamıştı. Ordunun
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine müdahalesi, cumhuriyet mitingleri,
e-muhtıra askerî vesayetle hesaplaşılmasının uygun koşullarını
sağlamıştı.
29 Mart 2007- 13 Mart günü bir kısmı Denizciler.com sitesinde
yayınlanan Özden Örnek'in darbe günlükleri Nokta Dergisi'nde
yayınlandı. 2003-2004'teki Ayışığı, Sarıkız darbe planları ortaya
çıktı.
14 Nisan 2007- Cumhurbaşkanlığı seçimi
yaklaştıkça ülke ısındı. Tandoğan'da Cumhuriyet Mitingi yapıldı.
Ordu-hükümet ilişkileri yeniden gerildi.
18 Nisan 2007- Malatya'da Zirve Yayınevi basıldı, üç misyoner boğazı kesilerek öldürüldü.
27 Nisan 2007-
Genelkurmay sitesinde e-muhtıra yayınlandı. Anayasa Mahkemesi 367
kararını verdi AKP 22 Temmuz'da erken seçimle bu kararı karşıladı.
9
Mayıs 2007- ABD, ülkeye girerken FBI tarafından sorgulanan, çıkışında
bilgisayarındaki belgelere el konan Kozanlı Ömer lakaplı Ömer Hilmi
Özdil'in ABD vizesini iptal etti.
12 Haziran 2007'de Ümraniye'de bir gecekonduda 27 el bombası bulundu. İhbar yine Trabzon'dan yapılmıştı.
Haziran 2007-
Çırağan Sarayı'nda bir grup gazeteciyle bir araya gelen Dışişleri
Bakanı Abdullah Gül, "Ümraniye'de bulunan bombalara dikkat edin. Bunun
arkası gelecek" dedi...
27 Haziran 2007'de emekli binbaşı Fikret Emek'in evinde bombalar ve silahlar bulundu.
22 Temmuz 2007'de AK Parti yüzde 47'yle tek başına iktidar oldu.
15 Kasım 2007'de Taraf Gazetesi yayınlanmaya başlandı.
22 Ocak 2008 -
Veli Küçük, Hrant Dink ve 301 davalarının baş aktörü
Kemal Kerinçsiz, Yasin Hayal'in avukatı Fuat Turgut, gazeteci
Güler Kömürcü, Türk Ortodoks Patrikhanesi yöneticisi Sevgi Erenerol, emekli Albay
Fikri Karadağ ile Susurluk sanıklarından Sami Hoştan, Drej Ali'nin olduğu 33 kişi gözaltına alındı
14 Şubat 2008'de
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Danıştay Baskını davasında kararlar açıklandı.
12 Mart 2008'de
Osman Yıldırım, Sincan 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi'nde Zekeriya Öz'e
ifade verdi. Danıştay davası Osman Yıldırım'ın hem adıyla hem de gizli
tanık olarak verdiği ifadelerle Ergenekon davasıyla birleştirildi.
Kronolojiyi burada bırakıp, 9 Mayıs 2007'ye geri dönelim.
9
Mayıs 2007 günü cemaatin Emniyet İmamı Kozanlı Ömer'in ABD vizesi iptal
edilmişti. İptalin sebebi bir süre önce ABD seyahati sırasında FBI'nın
şüphelenip kendisini sorgulaması ve bilgisayarına el koymasıydı. Hanefi
Avcı'nın kitabındaki belgede "bu FBI sorgusu sürecinde vizesinin iptal
edildiği" söylendiğine göre bu seyahatin tarihi 2007'nin
Mart-Nisan-Mayıs ayları olmalı.
Yani Hrant Dink suikastından sonra, Ümraniye bombalarının bulunmasından önceki bir tarih bu.
Bu
aynı zamanda Ankara'da Ramazan Akyürek'in, İstanbul'da Ali Fuat
Yılmazer'in olduğu, Ergenekon operasyonun önündeki tüm engellerin
kalktığı bir tarih. Bu tarih, Dink cinayetinin ardından Ergenekon
şemasının Başbakan'a sunulduğu tarihten de sonra olmalı. Hrant Dink
davasıyla derin yapılara operasyonun ahlaki desteğinin en yukarıda
olduğu, Ordu-hükümet ilişkilerinin gerilmeye başladığı cumhurbaşkanlığı
seçim süreciyle böyle bir operasyona politik desteğin de en güçlü
olabileceği tarih...
Peki, Kozanlı Ömer'in (Osman Hilmi Özdil'in) bilgisayarında FBI ne bulmuştu?
Bu
yazının şu ana kadarki kısmı arşivlerden, Hanefi Avcı ve Sabri Uzun'un
kitaplarından, tamamen açık kaynaklarından toparlandı. Bu sorunun
cevabını ise Ankara'da yaptığım görüşmelerde buldum:
2007'de
FBI'nın el koyduğu Kozanlı Ömer'in bilgisayarından Ergenekon
Soruşturması'nın tutuklama listeleri çıkmıştı. Birinci, İkinci
dalgalarda tutuklanacak isimlerin listeleri...
FBI, diğer
belgelerle birlikte bu listeleri de Ankara'ya gönderdi. Şu anda bu
belgeler Ankara'da devlet kurumlarının elinde bulunuyor.
Emniyet
İmamı'nın, Ergenekon soruşturması başlamadan Ergenekon'da tutuklanacak
insanların isim listelerini ABD'ye niye götürdüğü sorusunun cevabını
hâlâ merak edenler varsa 2001-2008 arası Ergenekon davasının ortaya
çıkarılış hikâyesine bakabilirler...
Zaten onu da az önce okudunuz...