Açık
oy gizli sayım ilkesine göre yapılan 1946 seçimlerinden bir yıl
sonrası. 2. Dünya Savaşı'nın kazananlar kulübünde yer almanın şartı
olarak çok partili hayata geçmek zorunda kalan CHP, bu kez partilerin
aday gösterdiği muhtarlıkları DP'ye kaptırmamanın telaşında.
Mersin
merkeze 18 saat uzaklıkta Toroslardaki 2700 nüfuslu Arslanköy'de
sandığı dört gözle beklemektedir. Eski adı Efrenk olan, Kurtuluş
Savaşı'nda köydeki direniş yüzünden adı Arslanköy'e çevrilen köyde
1946'dan beri Demokratlar ağırlıktadır.
Sandık en çok sekiz yıldır köyü cebren ve hileyle yöneten CHP'li muhtar Tahir Şahin'i telaşlandırmıştır.
Köyde
ilk sandık 21 Şubat 1947 günü Halkevi'ne konur. İtirazlar olur,
adaylar, DP'liler sandığa yaklaştırılmaz, hatta oy sandığında bir
gözetleme deliği bile bulunur. Seçim iki gün sonraya ertelenir. Bu kez
sandık köy odasına konmuştur. Akşama kadar oylar verilir. Seçimin
başındaki Bucak müdürü "hastalandım" deyince, sayım ertesi güne kalır.
Sandığın karakolda beklemesine müsaade etmeyen aralarında kadınların da
olduğu köylüler, köy odasının önünde jandarma erleriyle sabaha kadar
soğukta sandığı beklerler.
Ertesi gün sayım başlar. Demokratların adayı Harun Yedigöz açık farkla önde gitmektedir.
Vaziyeti
anlayan eski muhtar, azalarından birkaçını da alıp Mersin'e kaçar.
Sayım beklediği gibi bitmiştir. Demokratların adayına 566, CHP'li eski
muhtara sadece 54 oy çıkmıştır. Bucak müdürü, muhtarın vekili sonucu
onaylar, fakat devir teslim için muhtarın da imzası gereklidir. Ama
muhtar ortalıkta yoktur.
Sandık, köyde herkesin güvendiği öğretmen Mustafa Kubilay'ın evine konur.
Bu
arada eski muhtar 19 saatlik yolculuktan sonra Mersin'e varmış, CHP'li
valiye seçimde hile yapıldı diye şikayette bulunmuştur. Vali de tabii ki
seçimin yenilenmesine karar vermiştir.
Jandarma yüzbaşı Sıtkı
Dağgeçen, Hususiye müdürü ve bir bölük asker seçimi yenilemek için köye
doğru yola çıkarlar. Kara saplanırlar, atlarla yola devam ederken,
seçimi kazanan DP'li muhtar Harun Yedigöz'le karşılaşırlar. "Mazabatamı
aldım, tasdike gidiyorum" diyen muhtara "geri dön seçim yenilenecek"
deyip birlikte köye varırlar.
"Sandık nerede" diye soran
Jandarma yüzbasışına köylüler "seçimin yapıldığını, reylerin tasnif
edildiğini söyleyerek yeniden seçim yapmayacaklarını" söylerler.
Dinlemez. Sandığı almak için öğretmen Mustafa'nın evine gider. Öğretmen
ancak bir hakime sandığı verebileceğini söyleyip sandığı teslim etmez.
İtiş kakış başlar. Köyün kadınları öğretmen Mustafa Kubilay'ın ve
sandığın etrafını sararlar..
Köylü kadınlar yüzbaşıya
yalvarmaktadır. Çukurova'da savaş yüzünden kahraman diye ünlenmiş 16
çocuk annesi Ayşe Çelik yüzbaşının eline kapanır "Biz seçimi, yaptık
yüzbaşım ve sevdiğimiz adamı muhtar seçtik. Bu işler bozulmasın. 8
senedir köyün başına bela olan o eski muhtar seçilmesin bize acıyın" der
ama dinletemez, iteklenir. İtiş kakış sırasında hamile bir kadın
tekmelenir, çocuğunu düşürür. Doktor müdahale eder. Gerilim artar.
Yüzbaşı Sıtkı erlerine süngü tak ve ateş emri verir. Askerler kalabalığa
doğru ateş açarlar. Köylüler kaçışır. Ellerine geçen taşları askerin
üzerine atmaya başlarlar. Bu sırada daha sonra mahkemede tanıkların
sarhoştu dedikleri yüzbaşı taşlara takılır, düşer ve başından yaralanır.
Ertesi
gün köye Silifke'den 145 asker gönderilir. Olaylara karışan 92 kişi
toplanıp Mersin'e götürülür. Evlerinden alınanlar arasında emzikli
bebekleriyle kadınlar da vardır. İsyanın başı diye gösterilen köy
öğretmeninin sırtına kışın o şartlarda 19 saat süren yol boyunca 60
kiloluk telefon santralı yüklenir.
Mersin'de işkenceyle
ifadeler alınır. 20'si kadın, 27'si erkek 47 köylü tutuklanıp, Mersin
Hapishanesi'ne konur. Tutuklananlar arasında en büyüğü dört aylık
bebekleriyle birlikte beş kadın da bulunmaktadır.
Davanın başlaması 8 ay sürer. 20'si kadın 47 sanık 8 ay hapishanede kalır. Önce Mersin'de ardından Konya'da...
Adalet
Bakanı Şinasi Devrin, mahkemeyi Mersin'den Konya'ya aldırır. Yakınlarda
Adana'da ağır ceza olmasına rağmen. Dava başlamadan Sivas Ağır cezadan
bir hakimi Konya'ya atar. Atamadan önce de Ankara'ya çağırıp, bakanlık
bütçesinden harcırah verdiği ortaya çıkar.
Hakim gereğini
yapar. Memura mukavemet gibi ilk suçlamaları toplu işlendiği için isyana
çevirir, bazı sanıklar için idam istenmektedir artık.
Dava
yurt çapında büyük ilgi görür, Kenan Öner, Samed Ağaoğlu, Refik Şevket
İnce gibi ünlü DP'li isimler köylülerin gönüllü avukatlığını üstlenir.
Dava için 92 sanık ve 100'ü aşkın tanığın Konya'ya Mersin garından
kalabalık bir DP'li grup uğurlar. Küfelerle üzümler, yiyecekler
getirilmiştir. Tren kalkarken sanıklar camlardan "Yaşasın Demokrat
Parti" diye bağırmaktadır.
Tren Konya yolunda bütün istasyonlarda DP'liler tarafından karşılanır. Konya'da da büyük bir karşılama olur.
Duruşmaya
yüzlerce avukat müdahil olarak katılmıştır. İlk duruşmaya Silifke'den
köye gönderilen askerler arasında yedek subay olarak bulunan Mehmet
Çağlar'ın yazılı ifadesi damgasını vurur. Çağlar, ifadesinde yüzbaşıyı
suçlamakta, "köyde bir isyan havası yoktu, köylüler bizi iyi karşıladı"
demektedir.
8 aydır hapiste olan Maviş Aygöz, Ümmü Kut, Fatma
Keçeli, Elif Bozdoğan Halime Yıldırım'ın kucaklarında uyuyan en büyüğü
dört aylık bebekleri daktilo sesiyle uyanır ve ağlamaya başlar.
Küçücük
salona sıkışmış sanık sandalyesindeki kadınlar bir taraftan ağlayan
bebeklerini susturmaya çalışmakta, bir taraftan da dua etmektedir.
İlk
sözlerden birini alan Ayşecik adlı kadın "9 çocuğum var, beşi bakıma
muhtaç onları eve kitleyip geldim. Biz savaşta düşmanla gırtlak gırtlağa
boğuştuk nasıl devletimize isyan ederiz" diye duruma isyan eder.
İsyanla
yargılanan Fatma Keçeli bebeğiyle ayağa kalkar: Olaydan iki gün evvel
kucağımda gördüğünüz bu yavruyu doğurmuştum. Lohusalık beni sarsmıştı.
Değil odamdan, yatağımdan dahi çıkacak halde değildim. Bu durumda bir
kadın nasıl olur da silahlı jandarmalarla boğuşur" deyince hakim sorar:
-Peki seni neden bu işe karıştırdılar?
Cevap basittir: Görümcemin kocasını Demokratlar muhtar seçtiler Suçum demokrat muhtarın akrabası olmaktan ibarettir.
32
yaşındaki Zeynep Türkmen söz alır sonra: "Eski muhtar Tahir'in elinden
yanmıştık bize etmediğini bırakmadı. O gün yüzbaşının eline ayağına
kapandık. Dinlemediler hepimizi itelediler, üzerlerimize silahla
yürüdüler. Biz köyümüzde silah seslerini Fransız işgalinde bile
işitmemiştik."
Sonra sanık Elif Bozdoğan ayağa kalkar, bebeğini koltuğunun altına alır, bacaklarını iki yana açar ve hakime zor bir soru sorar
"Hakim
bey, rey demek ırz demektir. Soruyorum sana, cevap ver, ırzımızı mı
teslim edek, oyumuzu mu teslim edek?" . Sonra parmağıyla boğazını
gösterip, "idama kadar yolu var" deyip meydan okur.
İlk
celsede tahliye edilirler. Ama aylarca Mersin'den Konya'ya davaya gidip
geldiler. Tanıklar dinlendi. Bir tanık savcılıktaki ifadesini mahkemede
"müderris olsam bu kadar düzgün, uzun yazamazdım" diye geri çekti. 16
yaşındaki çocuğun ifadesindeki muntazamlık, ifadesinde metre geçen
kadının metre nedir bilmediğini söylemesiyle isyan tezi çöktü.
Karar,
ancak Haziran 1948'de açıklandı. 26 sanığa 6 ay hapis cezası verildi. O
gün köyde "47 Hadisesi" diye anıldı. O yıllarda doğan çocuklara Hadise,
Hürriyet adları verildi..
66 yıl sonra "Milli irade" denince
insanlar neden hala heyecanlanıyor, tehlikeye girdiğini hissettiklerinde
neden meydanları dolduruyorlar diye şaşıranlar için, her seçimde
kendisini "koyun sürüleri" tezleriyle teskin edenler için, halkımızı
bilinçlendirmek için "oy ver" kampanyası yapan sanatçılar için geldi.
Torosların zirvelerinden bir demokrasi hikayesi...
Olay
üzerine yazılmış yararlandığım bir yazı Serol Aksel/ Örnek bir direniş
öyküsü:
http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/ornek-bir-direnis-oykusu-arslankoy-olayi-24480)