Atatürk ve kadın hakları -1-

A -
A +

16 Mart 2011, Şehzadebaşı'nda uyuyan silahsız Türk askerlerinin İstanbul'da 16 Mart 1920'de İngiliz askerleri tarafından süngülenerek şehit edilmelerinin tam 91'inci yıl dönümüdür. 30 Ekim 1918'de Osmanlı Devleti Müttefiklerle Mondros'ta mütareke yapmıştı. 17 Şubat 1920'de Müttefikler İstanbul'un Türklerde kalacağını, Boğazların ise milletlerarası bir rejime bağlanacağını açıklamış, fakat bu açıklamaların üzerinden bir ay geçmeden İstanbul'u işgal etmişler ve İngiliz askerleri silahsız, uykuda olan Türk Muzıka Askerlerini şehit etmişlerdi. Allah bu kahraman şehit evlatlarımıza rahmet etsin, onlar son uykularını, savundukları vatan topraklarında rahat uyusunlar. 1876 ilk Meşrutiyet Anayasasında 65'inci madde ile 50.000 erkek nüfusa bir milletvekili (mebus) seçilmesi varken İstiklal Savaşındaki çok şehitler sebebiyle 1923'te bu adedin 20.000 olması istenirken, TBMM üyelerine bu konuda Tunalı Hilmi Bey tarafından önerilen kadınların da millet ferdi olarak sayılması ve mebus sayısı için vatandaş hakkına sahip olması kabul ettirilememiştir. Yalnız yine aynı müzakereler esnasında şu esas fikir belirmiştir: "Bu hak verilmeden ziyade alınacak bir haktır." Atatürk aynı tarihlere rastlayan yurt içi seyahatlerinde şu fikirleri telkin etmektedir: "Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir yabancı milletinde Anadolu köylü kadını fevkinde kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur." Bu sözler bir teşvik veya bir övünme midir? Elbette hayır. Çünkü Atatürk realist bir devlet adamı olarak mensup olduğu milletinin kaabiliyetlerini iyi bilen bir insandı. İstiklal Savaşındaki Türk kadını için aynen şöyle diyor: "Sırtı ile, kağnısı ile yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar hep o ulvi ve fedakâr Anadolu kadınları olmuştur."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.