Bir meselenin uluslararası yargı organlarına götürülmeden önce, aleyhine yakınılan devletin mahkemelerinde öngörülen tüm iç hukuk yollarının denenmesi, çok uzun zamandır yerleşmiş bir kuraldır. Hiç kimse tüm etkili ulusal başvuru yollarını denemeden komisyona başvuramaz. İlgili kişi iç hukuk yollarına başvururken hiç değilse öz olarak yakınılan tutum ve davranış nedeniyle sözleşmeye aykırılığın sözkonusu olduğunu da ileri sürmesi gerekir. Türkiye'ye karşı komisyona bireysel başvuruda bulunulmadan önce Türk hukukunda mevcut yargı yollarının tüketilmiş olması gerekir. Aksi takdirde komisyon ilgilinin başvurusunu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması sebebiyle kabul etmeyecektir. Örneğin Komisyon, 14831/89, 17995/91, 15574/89, 16815/90, 18675/91 sayılı başvurularda iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle bu başvuruları kabul etmemiştir. Kararı düzeltme yolunun tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olup olmaması iç yargı yoluna göre değişmektedir. Örneğin 16278/90 sayılı başvuruda ilgili, kararın düzeltilmesi yoluna gitmiş olmasına rağmen Komisyona başvurmuş ve Komisyon, Türkiye'nin itirazına rağmen kararın düzeltilmesinin bir etkili yol sayılmayacağını tespit etmiş ve bu başvuruyu kabul etmiştir. İç hukuk kuralının tüketilmesine yakınen bağlı bir kural da "altı aylık süre" şartıdır. Sözleşmenin 26. maddesi gereği son iç hukuk kararından sonra altı ay içerisinde Komisyona başvurmak gerekir. Bu altı aylık süre bir hak düşürücü süredir. Bu sürenin konulmasının sebebi ulusal nihai kararların sürekli olarak tartışma konusu yapılmasını önlemeye yöneliktir. Olağanüstü kanun yolları bu altı aylık sürenin işlemesini kesmez. Komisyonun Türkiye hakkında verdiği bazı kararlarında bu tür örneklere rastlanmaktadır. Altı aylık süre ile iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralı arasında çok yakın bir ilişki vardır. Bu yakın ilişkiden dolayı mantıksal olarak tüketme kuralının, altı aylık süre şartından önce gelmesi ve iç hukuk yollarının tüketilmesi çerçevesinde verilen son karardan itibaren bu sürenin işlemesi gerekir...