Avrupa devletlerinden Belçika, Valonya ve Flandr bölgelerinden meydana gelmiştir. Valonya Fransızca, Flandr Hollanda lisanı konuşur. Bu bölgeler 1830'da birleşmiştir. Şimdi aşırı Flandr milliyetçisi Vlaams Belang Partisi Başkanı Filip Dewinter "Belçika milleti yok, Belçikalı hiçbir şey yok" diye bölünmeyi istemektedir. Tarihte Belçikalılardan ilk kez söz eden Roma imparatoru Jül Sezar olmuştur. Sezar M.Ö. 57'de orduları ile geldiği bu bölgeyi ele geçirmek için 7 yıl uğraşmıştır. M.S. 4. yüzyılda Almanya üzerinden Ren Irmağını geçerek gelen Frankların egemenliği altına giren Belçikalılar 8. Yüzyılda Frank Kralı Şarlman'ın yönetimi sırasında Hristiyanlığı kabul ettiler. O dönemde bugünkü Belçika toprakları Hollanda ve Fransız Flandr ile birlikte "Alçak Ülkeler" olarak adlandırılmıştır. Çünkü bu ülkelerin toprakları yer yer deniz yüzeyinin altındaydı. İngiltere'den yün satın alan Bruges, Grand, Yimes ve Lowain kentleri bu yünü dokuyarak bütün Avrupa'nın dokuma ihtiyacını karşılamaya başladılar. Bruges ve Anvers, Kuzey denizindeki yoğun ticaret trafiğinin önemli uğrak noktaları oldular. Batı Flandr Hollanda ve Belçika 1385'te güçlü Burgonya Düklüğü'nün egemenliği altına girdi. Belçika 3. Filip'in (İyi Filip) başarılı yönetimi sırasında sanat ve mimarlık alanında altın çağını yaşadı. Ne var ki Korkusuz Şarl'ın tahta geçmesi ile baskı ve ayaklanmalar baş gösterdi. Daha sonra Şarl'ın kızı Maria'nın yönetiminde kentler özgünlüklerini yeniden elde ettiler. Maria'nın Avusturya Arşüdükü Maksimilyen ile evlenmesinden sonra bu yöre tarihte ilk kez Avrupa'nın savaş alanı durumuna geldi. Maria'nın oğlu İspanya kralının kızı ile evlenince Belçika, Hollanda ve Flandr'ın bir bölümü üzerinde hem İspanya hem de Avusturya'nın söz hakkı doğdu. Martin Lüther ve Jan Calvin'in Protestan öğretisi 16. yüzyılda bu ülkelerde büyük bir yaygınlık kazandı. Ama öğretinin savunucuları İspanya Engizisyonunca ağır bir şekilde cezalandırıldılar. Katolik yöneticilere karşı düzenlenen ayaklanmalar acımasız Alba Dükü'nün askerlerince bastırıldı. İspanya Krallığına karşı savaşan Hollanda sonunda bağımsızlığını kazandı... Bugün Belçika adıyla bilinen ülke 70 yıl daha İspanyolların egemenliğinde kaldı. Ülke 1701-1713 arası İspanya veraset savaşlarına sahne oldu. Sonunda Belçika Utrecht Anlaşması ile Avusturya'ya verildi. 1792'de Avusturyalılar Jemmapes'te Cumhuriyetçi Fransız ordularına yenilince, Belçika, Fransız İhtilali ve Napolyon imparatorluğu boyuncu Fransa'nın bir eyaleti oldu. Napolyon'un 1815'te Waterloo'da yenilmesinden sonra Belçika ile Hollanda birleşti. 1830'daki ayaklanmalar sonucunda bu birlik bozuldu. 20 Ocak 1831'de Londra'da toplanan bir konferansta Belçika bağımsız bir devlet olarak tanındı. Bundan bir yıl sonra Belçikalılar Alman Prensi Leopold'u kral seçti. 1839 Londra Andlaşması ile Avrupa'nın büyük devletleri Belçika'nın bağımsızlığını güvence altına aldılar. Almanlar 1914'te Belçika'ya girerek bu andlaşmayı bozdular. Belçika çok zengindi. Zenginliğinin büyük kısmı II. Leopold'un kendi girişimi ile özel bir mülk olan Kongo'dan gelmektedir. 19. yüzyılda II. Leopold'un krallığı sırasında Belçika sanayi ve demir yolu sistemini geliştirerek büyük bir ilerleme sağladı. Başlangıçta Kongo bağımsız devleti 1908'de Belçika Kongosu olarak tanındı. Kongo'nun Katanga bölgesinde bakır, çinko ve öteki maden yataklarının yanı sıra kauçuk ve fildişi ticaretini de ele geçiren Belçika bu yolla büyük bir servet topladı. Bu sömürge, 1960'ta Zaire devleti olarak bağımsızlığını kazandı. Almanlar 1914'te Belçika'yı işgal ettilir. 1918'de yapılan ateşkesle 1940'a kadar Belçika barış ve bolluk içinde yaşadı. II. Dünya Harbi başında Alman birlikleri uyarıda bulunmadan Belçika'ya saldırdı. Ne Belçikalılar ne Fransız ve İngiliz mütefikleri Alman ordusunun karşısında direnemediler. 18 gün süren savaştan sonra kral III. Leopold işgal şartlarını kabul ederek Almanlara boyun eğdi. 1945'te Almanya yenildi, fakat Belçika Parlamentosu Kral Leopold'un ülkeye dönmesine izin vermedi. Kral Almanlara 1940'ta boyun eğdiği için eleştiriliyordu. 1950'de küçük bir farkla halk oylamasını kazanıp yeniden ülkesine döndü. Fakat halkın hoşnutsuzluğu nedeniyle çok geçmeden tahtı 19 yaşındaki oğlu Prens Baudowin'e bıraktı. Baudowin 1951'de tahta çıktı, hâlâ başta bulunuyor. (Bugünkü buhranı gelecek yazımızda anlatacağız...)