Başkan W. Bush görevinin 2. dört yıllık dönemine hızlı başladı. Anlaşılan tasarladıklarını yapabilmek için fazla zamanı olmadığının kendisi de farkında olmalı!.. Geride kalan son altmış yıllık döneme şöyle bir başınızı çevirip bakınız. Amerika'da başkanlık, aslında 4 yıllıktır ama hepsi ikinci dönemde yeniden seçilmişlerdir. Ama hemen hepsinde bu ikinci dönem bir hal ile maceralı geçmiştir. Kemisi bir dostunun evinde ölmüş, kimisi suikaste uğramış, kimi başkası istifaya mecbur kalmış, kimisi de Clinton gibi şimdilerde müzelik Monica maceralarına sürüklenmiştir. Bunların hemen hepsi ikinci başkanlık döneminin ortalarına doğru gerçekleşmiştir. Tabii bu, sadece bir rastlantıdır. Allah şimdikini benzeri ihtimallerden saklasın, diyerek konuya giriyoruz. *** Dilimizde sevdiğim bir söz vardır. Eskiler "Sui misal emsal olmaz!" derlerdi. Doğru söylerlerdi. Biz de aynı şeyi düşünüyoruz!. Ama itiraf edelim ki öncekilerin hiç birinin başı şimdikinin kadar dertte değildi. ABD başkanlarının oturdukları ve çalıştıkları Beyaz Saray'ın en gizli ve kozmik bölümünde bir oval oda ve içinde de oval bir masa vardır. Yalnız ABD'yi değil hemen yarım asırdır tüm dünyayı ilgilendiren çeşitli, senaryo ve kararlar bu oval masanın etrafında alınır. Başkan burada, yanında başkan yardımcısı, dışişleri bakanı, gerekirse ilgili bakanlar ve konu ile ilgili danışmanlar ve mutlaka Merkezî Haber Alma Örgütü'nün (CIA) başkanı olmak üzere hazır bulunurlar. Son sözü başkan söyler. Kararlar çoğu kez çeşitli ihtimalleri ve alternatiflerini de kapsayan senaryolar şeklinde bu oval masanın üzerinden adeta buharlaşıp uygulamaya konulur. *** 2 Kasım 2004 seçimleri bir öncekinden çok farklı oldu. Bush bu sefer hayli farklı kazandı. Üstelik Irak'taki savaş bitmiş sayılmakta iken yeniden başladı. Bu sefer Amerikan askeri bir diktatöre karşı "Kurtuluş", için değil doğrudan doğruya kendisine karşı direnen Irak halkı ile savaşıyordu. Bunu yaparken de savaş kaidelerini bile ihlal ederek sivil halk üzerinde bir imha hareketine girişmiş bulunuyordu. Birinci uygulanması gereken senaryo bu durumdan bir an önce kurtulmak ve yapılacak dürüst seçimler ile yönetimi "Şu benden yana öbürü bana karşı idi" gibi safsatalarla uğraşmayıp yönetimi hak edene verip namusu ile Irak'tan çekilmek olmadı idi. Bunu yapabilir mi? Bilemiyorum. Bu sorunun cevabı ABD'nin Irak'ta "kalıcı" olup olmadığına bağlıdır. Bazı haberler bunun tam tersini söylüyor. ABD ordusunun şimdiden Irak'ın çeşitli bölgelerinde 14 sürekli sabit üsler kurmaya başladığı söyleniyor. Doğru mudur, değil midir? Bilemem. Ama öyle de olsa böyle de olsa ABD bir gün Irak'ı mutlaka terk etmek zorunda kalacaktır. Irak'ta "İşbirlikçiler" ve "Direnişçiler" arasında şimdikinden bile daha büyük kavgalar, savaşlar çıkacaktır. Bu satırların yazarı İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Avrupa'nın tam ortasında Alman ve Rus işgali altında kalan ülkelerde diplomatik temsilcilik görevlerinde bulunmuş, gözlemleri büyükelçi olarak görev yaptığı dönemlere kadar uzanmış oralarda hâlâ "İşbirlikçi-Direnişçi", "Colaborationiste-Resistants" ayırımı ve çatışmasının bir kan davası halinde cereyan ve hatta hâlâ devam ettiğinin şahidi olmuştur. Bu yazıyı işte bu bilincin verdiği cesaretle yazıyorum. Bunu yaparken de bir görev yaptığım kanısını taşıyorum. *** Amerikalı dostlarımızın bilmesini veya hatırlamalarını temenni ettiğim bir önemli husus da şudur: Şimdilerde yeni bir düzen verilmesi söz konusu olduğu bölgede Türkler, Avrupa'da Viyana kapılarına kadar uzanan bir Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde bu insanlarla yan yana bir arada yaşamışlardır. Bölgeyi de insanlarını da iyi tanırlar.. Arada akrabalık ilişkisi kurulmuştur. Hâlâ da Türkiye Cumhuriyeti olarak bölgenin her bakımdan en güçlü ve tek demokratik devletidir. Beşeri kıskançlıkları ve dini inanç farklılıklarını araladığınızda ortaya çıkacak gerçek budur! Irak işgaline çok şükür bulaşmadık!.. Ama işgal sonrası dönemde işbirliği için şimdiden harekete geçmenin zamanıdır. ABD işgalden sonra mutlaka İkinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi Marshall yardımı benzeri bir sistemi yürürlüğe koymak ve AB'yi de buna davet etmek zorundadır. Bunun için alınganlıkların ve her türlü anlaşmazlıkların bir tarafa bırakılması gereklidir. Beyaz Saray'ın oval masasından buharlaşan, uluslararası medyaya kadar ulaşan "Fransa'yı tecziye etmek, Almanya'yı tecahülden gelmek, Rusya'yı ise affetmek!" gibilerden senaryolar üretmekte başta ABD, kimsenin faydası yoktur. *** Geçen gün televizyonda gözlerimle gördüm. Vakti ile bir yabancı ülkede ülkelerimizi büyükelçi olarak temsil ettiğimiz bir sırada ABD sefiri ile ailece gayet iyi dostane münasebetler kurmuştuk. Baba Bush döneminde dışişleri bakanlığına atanmış, fakat bu atama, Kongre tarafından onaylanmayınca kendisi bakan yardımcısı olarak kabinede kalmıştı. Şimdi W. Bush'un Orta Doğu danışmanı olarak oval masanın etrafında oturmaya devam etmektedir. Kendisi ile emeklilik döneminde mektuplaşmıştık. Bizim ünlü "Encümeni Daniş"in sözde Ermeni soykırımı ile ilgili olarak başkana gönderdiği bir uyarı mektubunun örneğini ne olur ne olmaz diye kendisine de göndermiştim. Eksik olmasın içtenlikle ilgilenmiş, bana cevabi mektubunu bir özel kurye ile Tuzla'daki yazlık evime kadar ulaştırmıştı. Bu mektup Encümeni Danişin tesadüfen aynı gün yapılan toplantısında okunmuştu. Keşke diyorum keşke bu yazıyı da okuyabilmek fırsatını sağlayabilse idik! Biz Amerika'nın gerçek bir dostu ve dürüst bir müttefikiyiz. Bize inanmaları gerekir diye düşünüyorum!