Çin'in bugünkü nüfusu bir milyar üçyüz milyon kadardır. Çin aşağı yukarı yirmi yıldır nüfus planlaması yapmakta ve her ailenin bir çocuktan fazlasına sahip olmasını yasaklamaktadır. Çin bu politikasında muvaffak da olmuştur. Çinli kadının bugün en fazla 2 çocuğu vardır ve 30 yıl önce Çinli kadınların çocuk sayısı 6 idi. Beijing'deki Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu temsilcisi Sven Burmester "Bütün basının ters hareketine rağmen Çin nüfus problemini çözmüştür" demektedir. Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre Çin'in nüfusu 2042'den sonra azalmaya başlayacaktır. Tek çocuk politikası zamanla halk arasında "çocuk yok" politikasına dönüşmüştür. Köylerde tarlalarla meşgul olmak için hâlâ insana ihtiyaç varken şehirlerde ise nüfus azalmaktadır. Beijing ve Şanghay'da eğer köylerden şehirlere göç olmasa nüfus azalmaktadır. Çin parlamentosu harekete geçmiş ve tek çocuk yerine iki çocuk politikası kabul edilmek istenmiştir. Yasa tartışılmaktadır. Her eyalet, her bir ailenin ne kadar çocuk sahibi olacağına karar verecektir. Şehirlerdeki tek çocuklar artık yetiştiler fakat hemen hiçbirinde aile yükümlülüğü mevcut değildir. Şehir genç nüfusunun yüzde 29'u evlilik ve çocuk istememektedir. Hatta Konfüçyüs geleneğinin düşünülmez ihlali sonucu birçok genç, yaşlılara bakmayı reddetmektedir. 20 yıl süren çocuk katliamı bilhassa erkek çocuğu tercih eden bir halkta dengesizlikler oluşturmuştur. Halen 117 erkeğe 100 kız çocuk vardır. Çin'de çok çocukluluk bir sosyal güvence meselesi idi. Çocuklar ihtiyarladıklarında ana babalarına bakarlardı. Kız çocuklarının azalması köylerde evli kadın kaçırmalarına dahi yol açmıştır. Köylüler epey bir süredir iki çocuk sahibi olabiliyorlardı, bilhassa ilki özürlü veya kız ise. Bazı etnik azınlık, mesela Tibetliler ailenin sınırını hiç hesaba katmadan çocuk sahibi olmaktadırlar. Çin'de 1992 yılında Falun Gong (Yasa Çarkı) adında yeni bir dini hareket başlamıştır. Budizm, Taoizm ve Yogaya dayanan bu hareket maddi ve manevi egzersizlerin bir harmanıdır. Çin'de üç büyük din Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Musevilik hemen hiç yayılmamıştır. (Çin'de Müslümanlık için benim Çin Sorunu, 4. baskı kitabımın 109-112. sayfalarına bakılabilir.) 1985'te Çin'i ziyaretimde bazı lokantaların Çince yerine Arapça isimler taşıdığını, ilanlarının Arapça olduğunu görerek şaşırmıştım. Buraların Müslüman Çinlilere ait olduğunu, yiyeceklerin İslam dinine uygun olduğunu belirtmek için Arapçanın kullanıldığını söylemişlerdi. Halen Çin'i ziyaret ederseniz tam giyinik kadın ve erkeklerin bahçelerde, avlu ve alanlarda Taijiouan denilen 174 şekilli bir beden hareketi yaptığını görürsünüz. Ayrıca 4000 yıldır uygulanan Quigon hareketleri daha ziyade tıbbi alanda teneffüsü muntazamlaştırmak, ağrıları dindirmek, kan deveranını artırmak vs. için 350 kadar beden ve el hareketleridir. (Jise Guorui, Quigon Essentials for Health Pronotion, China Recenstructs Press) Falun Gong hareketinin lideri Li Hanghi ABD'de yaşamaktadır. Falun Gong (Yasa Çarkı) hareketi şiddeti kesinlikle reddediyor. Müritleri Budist öğreti ve meditasyon sayesinde cennete gideceklerine inanıyorlar. Çin Komünist Partisi bu hareketi kendi iktidar tekeli karşısında bir tehlike olarak görüyor, hareketin cennetle bir ilgisi olmadığını, tam tersine şeytani bir örgüt olduğunu öne sürüyor. Komünist Parti ilk kez bu yıl başlarında Falun Gong üyelerine karşı şiddet kullanmaya başladı. Beş Falun Gong üyesinin Tiannanmen Meydanı'nda kendilerini yakmaları yönetimin işine yaradı. Üyeler çevreye saldırarak da şiddet gösterisinde bulundular. Yönetim, bunun şeytani örgüt propagandası olduğunu söyledi. Üyelerin kendilerini yakmaları yönetimin işine yaradı. Bu eylem, hareketin tehlikeli bir yapılanma olduğu yönündeki kamuoyu görüşünü pekiştirdi. Annesiyle birlikte yanan küçük kız çocuğunun görüntüleri sürekli yayınlanarak yoğun bir şekilde propaganda yapıldı. Halen Çin Komünist Partisi yasa dışı Falun Gong hareketini tamamen kontrol altına almış bulunuyor.