Demokratik yönetim kavramı

A -
A +

Belirli bir süre içerisinde demokratik karar alma sürecini etkileyebilecek çok çeşitli araçlar bulunmaktadır. Çıkar grupları, dernekler, toplumsal ve yerel hareketler ile menfaat ortakları ve her türlü sivil toplum örgütleri bu arada sayılabilir. Kısaca çağdaş demokrasilerde, seçimler dışında çıkarılan ve değerlerin açıklanabileceği çok çeşitli rekabetçi süreçler ve araçlar bulunmaktadır. Demokrasi ve seçimler ilişkisinde söylemek istediğim; bir noktada; demokrasinin her türlü azınlık haklarının koruma altına alındığı çoğunluk yönetimi olmasıdır. Çağdaş demokrasilerde oylar sonucu belirler ama her oyun tek başına bir ağırlığı da bulunmaktadır. Baskı grupları örgütlenmelerde azınlık haklarının korunmasında etkili olabilir. Siyasal ve toplumsal anlamda azınlık oluşturan grupların anayasal güvence altına alınmaları da, ayrı bir tartışma konusu oluşturmaktadır. Bu konuda, konfederalizmden neo-korparatizme kadar çeşitli anayasal çözümler öne sürülmektedir. Amerikalı siyaset bilimci Robert Dahl'ın geliştirdiği ve demokrasinin uygulamada gerçekleşmesi için şart saydığı yedi unsur, onun deyimiyle poligarşiyi tanımlamaktadır. Buna göre 1) Her şeyden önce hükümetin aldığı siyasi kararlarla ilgili olarak, seçilmiş temsilcilere anayasal denetim hakkı verilmiş olmalıdır. 2) İkinci olarak temsilcilerin seçimleri düzenli ve adil olmalı; seçimlerde zor kullanılmamalıdır. 3) Üçüncü olarak, bütün yetişkin vatandaşlar oy kullanabilmelidir. 4) Ayrıca bütün yetişkin vatandaşlar seçilme hakkına sahip olmalıdırlar. 5) Vatandaşlar düşüncelerini özgürce ve herhangi bir yaptırım olmadan açıklayabilmelidirler. 6) Bunlardan başka vatandaşların farklı kaynaklardan bilgi elde etme hakkı ve bu kaynakların varlığının yasalarla korunması sağlanmalıdır. 7) Son olarak vatandaşların örgütlenme hakkı siyasi parti ve dernek kurmayı da kapsayacak biçimde garanti edilmiş olmalıdır. Robert Dahl'ın demokrasi için belirlediği bu olmazsa olmaz şartlara Philippe Schmetter iki yeni unsur daha eklemektedir. Birincisi seçimle gelen yöneticiler anayasal haklarını seçilmemiş, sivil ya da asker yöneticilerin galebe çalan muhalefeti olmadan kullanmalıdırlar. Demokrasi seçilmişlerin seçilmişlerden bağımsız bir biçimde hareket etmesinden zarar görür. İkinci olarak siyasi yaşam her türlü dış müdahaleden uzak, kendi kendini yönetebilir olmalıdır. Bir başka deyişle, dış güçler demokratik nitelikte ülkeler olsalar da söz konusu ülke kendi otonomisine sahip değilse ya da egemenlik haklarını özgürce kullanamıyorsa, o ülkedeki demokrasinin yaşaması mümkün değildir. Demokrasinin siyasal ve toplumsal bir ideal olarak algılanması, gereğinden fazla beklentilerin doğmasına yol açabilir. Herşeyden önce demokratik siyasal sistemlerde ekonomik gelişmelerin daha başarılı olduğunu iddia edemeyiz. Bazı demokratik olmayan ülkelerin büyüme, tasarruf ve yatırım gibi önemli ekonomik göstergeleri, demokratik olan ülkelere göre daha yüksek olabilir. Özellikle demokrasiye yeni geçmekte olan ülkelerde demokratik olmayan yönetim ayrıcalıklarından yararlanan ekonomik gruplar, sahip oldukları haklardan vazgeçmek istemeyeceklerdir. Demokrasinin kısa sürede gelir dağılımını, üretimi ve kısaca toplumsal ve ekonomik gelişmeyi olumlu etkileyeceğini varsaymak, hayalcilik olur. Bu arada demokrasiye geçişin ilk yıllarında tam olarak açık olmayan bir ekonomik yapıyla da karşılaşabiliriz. Korumacılık, tekelcilik ve vergi muafiyetleri; hem ülke içi hem de dış ülkelerle rekabette kaldırılması zaman alan, serbest piyasa ekonomisinin tam olarak işlemesini engelleyen unsurlardır. Demokrasiyle kapitalist ekonomi arasında tam bir bağlantı kurulmasa da, ekonomik yaşamdaki liberalleşme çabalarının başarıya ulaşması siyasi demokrasinin pekişmesinde önemli katkıda bulunacaktır. Ancak bu süreçte dikkat edilmesi gereken nokta; bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, (Laissezfaire, laissezpasser) türü bir ekonomik liberalizmin, demokratik siyasi özgürlüklerle aynı anlama gelmediğidir. Diğer bir deyişle ekonomik demokraside devletin denetleyici, düzenleyici işlevi daha da önem kazanmaktadır. İkinci olarak demokratik yönetimlerin idari yönden en etkili yönetim biçimi olduğunu da ileri süremeyiz. Demokrasilerde, daha fazla sayıda siyasi aktörün karar alma sürecine katılması karar alma sürecini yavaşlatmaktadır. Gerekli işlerin yapılmasının maliyeti zaman ve para olarak artabilir. Ancak rüşvet ve adam kayırma daha çok otokratik yönetim biçimlerinde görülür. Bundan başka demokratik çoğulculuğun sonucu farklı olarak, farklı görüşler arasında uzlaşma sağlanması güçleşebilir. Bu ise ülkeyi yönetebilinir olmaktan çıkartır. Bu arada sistem karşıtı partiler demokratik sistemin pekiştirilmesi sürecinde sorun olabilir. Yönetilebilme sorunu sadece demokrasilerin sorunu değildir. Demokratik olmayan ülkelerde halkın bastırılmış beklenti ve talepleri; önce sistemin meşruluk kaybetmesine, sonra da yıkılmasına yol açar. Halbuki sorunlar olsa bile, sadece demokrasiler etkili ve meşru yönetimler olarak kabul görmektedirler. Demokrasiye geçen ülkelerin siyaset adamları ve siyasal önderleri, önemli sorunların çözümlenmesini sağlayacak toplumsal uzlaşma sürecinde anahtar bir rol oynarlar. Sonuç olarak; demokratik yönetim kavramı, siyasi kurumların (partiler) siyasi iktidarı ele geçirmek ve kamusal politikaları belirlemek için barış içinde rekabet ettikleri; toplumsal ve ekonomik çatışmaların düzenli kurallara göre kanalize edildiği, siyasi partilerin kendi seçmenlerini daha iyi temsil etmek için sivil toplum kuruluşlarıyla iyi ilişki içinde bilindikleri bir ideali temsil eder.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.