İstiklâl Savaşı sırasında Ankara'da Genelkurmayda tabldot pişiyordu. Bütün mensuplar hatta misafirler dahi orada yiyorlardı. Buraya Mustafa Kemal Paşa ve albay İnönü de Ankara'da oldukları zaman sık sık geliyorlardı. Sofranın birçok kuralları vardı. Bir de her gün -rütbesi ne olursa olsun- sofra amiri tayin oluyordu. Sofra kurallarından biri konuşmalarda yabancı kelime kullanmamaktı. Kullanan 5 kuruş ceza veriyor bu da tabldota bağışlanıyordu... Bir gün binbaşı olan babam sofra amiri iken albay İsmet Bey (İnönü) yemeğe gelir ve yemekte yanındaki ile konuşurken yabancı bir kelime söyler. Sofra amiri babam "Albayım 5 kuruş ceza vereceksiniz" deyince İsmet Bey "Bu nedir?" diye sorar. Babam da sofra kuralını söyler. İsmet Bey 5 kuruşu vermez. Fakat 1. İnönü Savaşı kazanıldıktan sonra Yunanlılardan alınan bir sandık şekeri yollar. Sandığın üstünde bir zarf ve zarfın içinde 5 kuruş vardır. İstiklâl Harbi patladığında her yerden Ankara'ya ve cephelere asker olmaya gidiliyordu. İstanbul'da kurmay subay yetiştiren Harp Akademileri 1. sınıf 2. sınıfa geçmişti. Hemen Mustafa Kemal Paşaya haber yolladılar. "Ankara'ya geliyoruz" diye Paşanın cevabı şöyleydi: "Benim erkan-ı harp subayına ihtiyacım var ama sizler daha tam yetişmediniz, 3. sınıfa geçince gelirsiniz". 2. sınıftaki subaylar 3. sınıfa geçince Ankara'ya gittiler. Mustafa Kemal Paşa onları kıtalarda ve karargahlarda kullandı. Ama kurmay rengini kullanmaları yasaktı. Kurmay görevi yaptılar. Onlar 1925'te İstanbul'a Harp Akademilerine gönderildiler. 3. sınıfı okuyup mezun olunca erkan-ı harp olarak rengi de taktılar, görev de aldılar. Burada Atatürk'ün nasıl planlı ve hesaplı hareket ettiğini bir kere daha görüyoruz...