Siyasi modernleşme hem Türkiye'deki bürokratik kuruluşların merkezileşmesine, hem de devletin yetkilerinin o güne kadar görülmemiş bir biçimde genişlemesine yardım etmişti. Devlet teşkilâtının ve personelinin büyük çapta genişlemesi ilk olarak Sultan Mahmut zamanında redingot ve fes giymiş "efendi"lerin ve paşaların Bab-ı Aliyi doldurmasıyla başlamıştı. Artık merkezi ve eyalet idarelerinin bürokratları, bütün adli, dini ve akademik memurlar, devlete ait bankaların ve sanayi kollarının ve devletçilik politikası sonucu ortaya çıkan diğer mali ve ticari işletmelerin idarecileri ve memurları bu modern sivil idareye dahil olmuşlardı. Gerçekten, bu yeni idare modern Türkiye'nin okumuş siyasi elit tabakasının büyük bir kısmını kapsıyordu. Bu grupla genel bir karakter kazanan yenilik hareketleri birbuçuk yüzyıl kadar önce başlamıştı. Bu çalışmaları başlatan III. Selim, reformun gerçekleşmesini istiyen tek kişiydi ve tahttan düşmesine de bu arzusu sebep olmuştu. Kendisini destekliyecek bir kadro yetiştirmedikçe gerici kuvvetlere karşı tek başına mücadele etmesine imkân yoktu. II. Mahmut ise bu bakımdan daha şanslıydı. Çünkü yenilik hareketlerine başladığı zaman yeni yetişen subaylardan ve bürokratlardan meydana gelen küçük bir grup kendisini destekliyordu. Her iki grubun da genişlemesine ve kuvvetlenmesine çalıştığı gibi değişikliğe karşı çıkanların elebaşlarını da elemine ediyordu. II. Mahmut'un hükümdarlığı sırasıda, yeni bir şekil verdiği sivil bürokrasi devletin modernleşmesinde hakim unsur olarak ortaya çıktı. Yeni ordunun da Yeniçeriler gibi İmparatorluk düzenine karşı çıkmamasını sağlamak için, II. Mahmut, orduyu bürokratların kontrolü altına soktu. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın isyanı silah zoruyla bastırılamayıp diplomasi yoluyla bastırılınca sivil idarecilerin itibarı arttı. İmparatorluk 19. asırda askeri bakımdan çok güçsüz olduğu için sultanlar imparatorluğu yaşatabilmek için diplomatik yollardan medet umdular. Sultanlar, bu yüzden, Avrupa'da yaşamış Batı dillerini bilen bürokratlara bel bağladılar. Reşit, Fuat, Ali ve Mithat Paşalar bu tür bürokrat liderlerdi ve II. Mahmut'un ölümünden sonraki Tanzimat döneminin hakim unsurları oldular. II. Mahmut'tan sonra tahta geçen padişahlar çok zayıf oldukları için, bürokratlar rakiplerine karşı kendi sınıf çıkarlarını korumak üzere hükümdar yardımcıları gibi hareket ettiler. Siyasi bakımdan çok etkili hukuk ve eğitim sahalarında yapılan reformlar sayesinde, bürokratlar din adamlarının yerlerini aldılar. Ordunun daha bürokrat bir hale getirilmesi ve polislik görevlerinin üzerinden alınması bu isyan merkezinin devlete bağımlı bir duruma gelmesini sağladı. Bürokratlar ayrıca, Osmanlı uyrukluğunda bulunanlara şahıs ve mal güvenliği sağlayan reform iradelerinden ve devlet hizmetinde bulunanların iş güvenliğini arttıran nizamnamelerden faydalandılar. 1876 yılındaki Osmanlı Anayasası ve bürokratların hakim olduğu Tanzimat döneminin en büyük başarısı sayılan Meşrutiyet hareketi, diğer şeylerin yanısıra, bu grubun en tehlikeli rakipleri olan sultanın haklarını kontrol altına almak yolundaki gayretlerini temsil ediyordu... Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, reform yapan yaşlı bürokrat liderler kendilerini bir çıkmazın içinde buldular. Türkiye'nin siyasi yapısında meydana gelen değişiklikler -ki bu değişikliklere kendileri sebep olmuştu- Sultanın şahsi gücünü kontrol eden geleneksel kuruluşları yıkmış, yerlerine yenilerini getirmemişti. En muktedir Veziriazam dahi kararlı bir Sultana başarılı bir şekilde karşı koyamıyordu. Diğer taraftan, modernleşme yeni üniformalar, silahlar, rütbeler, teknikler ve teknolojinin yanısıra başka şeyler de getirmişti; yeni fikirler de getirmişti. Avrupa lisanlarını öğrenen ve Batılı bir eğitimden geçen genç bürokratlar, subaylar ve aydınlar arasında milliyetçilik, anayasacılık, temsili hükümet, demokrasi ve ilericilik gibi fikirler görülmeye başlamıştı. İlk olarak 1860-1870 yıllarındaki Yeni Osmanlılar -ki bunların birçoğu alt kademedeki bürokratlardı- ve daha sonra Genç Türkler bu yeni fikirleri benimsiyen kişilerdi.