Dün 11 Eylül 2001 eyleminin 4. yılını yazmıştım. Gene dün, 12 Eylül 1980 darbesinin 25. yılı idi. Bu vesileyle gazetelerde çeşitli yorumlar yapıldı. Ben bu konuya hiç girmiyorum. 25 yıllık bir olay, tarihe intikal etti. Benim alanıma dahil oldu. Ama ne getirdi, ne götürdü, niçin oldu tahlillerimin hiç bir çevrede hoş karşılanmayacağını biliyorum. Türkiye henüz hata yapmıyanların ülkesi durumunda bulunduğu için, bu kritik dönemeçte her zümreyi üzecek şey yazmak istemem. Hiç bir kişi, parti, görüş, tenkit istemiyor. Hepsi medh-ü senâya ardına kadar açık. Frenklerin esprit critique (espri kritik) dedikleri tenkıydî düşüncenin oluşamaması, bizim geri kalmamızın başlıca sebebidir. 3 Ekim'e kadar tansiyonu yükseltmemek gerekiyor. İktidarın, hatta düzenin karşıtları, 3 Ekim'de tam bir hezimet bekliyorlardı. Böyle bir şey gerçekleşmiyecek. Bunun asabiyetiyle otobüs ve cami avlusu olaylarına ve benzerlerine ağırlık verebilirler. Kışkırtmalara karşı tedbir, soğukkanlılıktır. 3 Ekim'de Brüksel'de müzakerelere başlayacağız diye karşıt görüşlüler fikir değiştirecek değillerdir. Üslûp değiştirebilirler. Antidemokratik hevesleri kırabilmenin yolu, Avrupa standartlarında seçim yasasından geçer. Yasa, bir partinin lehine işleyecek unsurlar taşımamalıdır. Zaten sonunda, o acayip değişiklikleri yapan partinin tam aleyhinde tecelli edebilmektedir. Her ilde milletvekili, eşit seçmen sayısı ile seçilebilmelidir. 5 yıl için asla direnilmemelidir. Böyle yollar çıkmaza götürür. Hele 3 Ekim'i geçelim. Bu konu, gündemdedir.