8 gün sonra dünya medyası, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye müzakere tarihi vermesinin şartlarını manşette bildirecek. Bizim kesin beklentimiz, diğer aday ülkelere verilen kayıtsız şartsız müzakere tarihidir. Ve 2005 yılının ilk yarısında artık masaya oturmak istiyoruz. NATO ve Gümrük Birliği üyesi Türkiye'ye özel bazı şartlar, ne derece hafif olursa olsun, hoş karşılanmayacaktır. Çok küçük bir ihtimalle, Ankara'nın kaldıramayacağı sakınca ve çekinceler eklenebilir. Bu takdirde Türkiye, müzakereyi reddedecektir. Biz 40 yıl bekledik. Artık Avrupa düşünsün. Elinde B, C, D planları bulunan Türkiye'nin durumunu konuşadursun. Fransa'nın iç politikasına Türkiye konusunun girmesi, Fransa için de talihsizliktir. Fransa zarar görecektir. En azından Türkiye'nin getireceği jeopolitik ve sonuç bakımından ekonomik menfaatlerden mahrum kalacaktır. Türkiye'nin kabulü mümkün bulunmayan madde ve şartlar ileri sürülürse, Türkiye, Avrupa Birliği istikametinde reformlarını südürecektir. Avrupa'ya kızıp çağ dışı rejimlere dönecek değildir. Atatürk'ün çağdaş uygarlık düzeyi hedefini şu veya bu planla mutlaka gerçekleştirecektir. B planında Birleşik Amerika ile stratejik ittifakımızın çok güçleneceği âşikârdır. NAFTA'ya üyelik de isteyeceğiz. Rusya ile âzamî dostluk kuracağız. Ama Rusya ile birleşip, Çin'i de yanımıza alarak (!) İran ve Suriye'yi Amerika'ya karşı savunacak değiliz. Böyle bir durum, ancak hayal dünyasında geçerlidir. Başkan Putin'in Hindistan'ın akabinde Türkiye'yi resmî ziyareti, çok dostça karşılanması, Batı'nın dikkatini çekecektir. Bu dostluğun gerçek politikaya nasıl intikal ettiğini ancak yarın değerlendirebileceğiz. Vladimir Putin, bu akşam Türkiye'den ayrılacak. Velhâsıl Türkiye, devlet politikasına yön vermek için en patetik günlerini yaşıyor. Müsterih bir hafta geçirip neticeyi alacağız. Zira Kopenhag kriterlerini, asgarî birçok aday devlet kadar yerine getirdik. Çok geç yerine getirdik ama bu zaman kaybı, zaten bizim hanemize yazıldı. Avrupa, Türkiye'deki Hristiyan dinine ait kısıtlamaların hemen kaldırılacağını biliyor. Bu hususta bir endişe, bahaneden ibaret kalır. Normal şekilde müzakerelere başlayabilirsek, Türkiye, kendi rekorunu kırarak Kopenhag kriterlerinden çok daha sür'atle AB için gerekli reformları gerçekleştirecektir. Bunu yapacak potansiyele sahibiz.