Öbürsü gün, 3 Kasım 2002, milletvekili seçimlerimiz yapılacak. Pazartesi sabahı, genel tablo ortaya çıkar. Bu tabloyu görmeden gerçeğe yakın tahminlerde bulunmak mümkün değil. Mümkün olsa bile, yasaklar dolayısıyle bir şey yazamıyoruz. Yeni Meclis'in ancak bir buçuk yıl dayanacağı, ilgili yasalar çıkartılıp gerekli düzeltmeler yapılarak seçime gidileceği gibi karamsar tahminlere yer yoktur. Makul bir hükûmet kurulup 4 yıl devam edebilir (5 yıl saçmalığı keza düzeltilecektir.) Bu, iyimser, fakat normal bir görüştür. Her hâl-ü kârda Türkiye, reformlarda ne kadar geciktiğini artık iyice anladı. Anlamış olmalıdır. A'dan Z'ye herşeyin bozuk olduğunu söyleyip devlet reformu zaruretine ilk işaret eden Başbakan Dr. Refik Saydam'dır. İstanbul'a geldi, yukarıdaki tarihî cümleyi gazetecilere söyledi. Pera Palas'a indi. Odasında öldü (8 Temmuz 1942). Demek devlet, daha o tarihlerde işlemez hâle gelmişti. Reformlara direnirseniz, Türkiye Cumhuriyeti'ni işte bugünki hâline getirirsiniz. Hâlimizde ne var? Gül gibi geçinip gidiyoruz. Dünyanın 16. ekonomisiyiz falan diyorsanız, söyleyecek sözümüz yoktur. Önümüzdeki Pazar günü, karamsarlıkla değil, ümitle sandıklarımıza gidelim. Oyumuzu atalım. Her seçmen, iptale sebep verecek bir hata yapmayarak mührünü basmalıdır. Seçim sonuçları, yalnız Türkiye'de değil, Avrupa'da ve ABD'de de ilgiyle bekleniyor. Bakalım Türkler bu defa ne yapacaklar? beklentisi açıktır. İktidara kim gelirse gelsin, dertlerimiz ortadadır. Her parti, bunlara deva bulmak iddiasıyle oy istemiştir. Mesele, metot ve irade farklılığındadır. Ehil bir kadro, yeterli iradeye sahip olup, doğru metotlarla reformlara ve icraata başlayacaktır. Hata yapanın canı yanacak, politikadan tasfiye edilecektir.