Sevgili okuyucularıma hayırlı, bahtiyar, kutlu yeni yıl temennisi ile 2005'in ilk yazısına başlıyorum. Türkiye'nin 2005 yılı için gündemi şüphesiz gene Avrupa Birliği'dir. Türk'ün dara ve zora düştüğü tarih dönemlerinde gösterdiği tarihçileri şaşırtan, rakiplerimizin ve hasımlarımızın, Türk'ü sevmeyenlerin hesaplarını alt üst eden maşerî coşkusunu tekrarlayabilirsek, 2005, Reform Yılı şeklinde tarihimize geçebilir. Bunu gerçekleştirmek için ne yapmamız gerekiyor? 2004'teki gayretlerimizi katlamamız lâzım. Böyle bir millî potansiyele de sahibiz. 2005'te Kopenhag kriterlerini uygulayacağız. Maastrich ekonomik kriterlerine geçeceğiz. Türk Devleti'nin siyasî yapısını gözden geçireceğiz. Oy barajını şimdiden yüzde 5'e çekmeliyiz. Aynı sayıda seçmen, bütün illerde, aynı sayıda milletvekili çıkarmalı. Bu iki düzeltmeye ihtiyacımız kesin ve aceledir. Elbette başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerini de münakaşaya açıp, Türkiye'ye yaramaz olduğunu anlayacağız. Türkiye milletvekilliği gibi saçmalıkları ise münakaşaya bile zamanımız yok. Her parti için yüzde on genel merkez kontenjanı bu ihtiyacı rahatlıkla karşılar. Senato mu? Bu husus ciddiyetle ele alınabilir. Bu takdirde, Anayasa Mahkemesi'ni çok daraltmak gerekir. Dış politikada AB, ABD, Rusya arasında dengeyi bulabildiğimiz ve Türk Cumhuriyetleri ile en yakın ilişkiler kurabildiğimiz, Türkî demekteki hatamızı kavrayabildiğimiz nisbette, başarılı olacağız. Amerika'nın Büyük Orta Doğu Projesi için bize yapacağı tekliflerde şaşkınlığa düşmeyeceğiz. Güçlü ve kudretinden vazgeçilmez bir Türkiye olarak, 2010'dan önce AB tam üyeliğine geçeceğiz. Ukrayna, Moldova, Rusya, Makedonya, Sırbistan, Bosna-Hersek hepsi sıradadır. Hırvatistan'ın gerisine de düşmeyeceğiz. 2005'in ilk diliminde, Ocak ayında, hükûmet revizyonunu da göreceğiz. Kabine yenilemeleri, iktidar sahibi olan başbakanların temayüllerini ve nereye ulaşmak istediklerini ortaya çıkarır. Anlayabilen anlar. 2005 için daha pek çok tahminimiz var ama, sütunumuz burada sona eriyor...