Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesinin yeni şekli, Anayasa Mahkemesi'nden dönmediği takdirde, yürürlüğe girecek. Biz Anayasa Mahkemesi'nin reddi için bir sebep görmüyoruz. Referanduma gitmek gibi memleketi ayağa kaldıracak bir yola girmek tehdidi ise mübalağadır. Zira yeni şekliyle 301'in milletimize hakareti cezalandırmak için yeterli olduğu fikrindeyiz. Zaten Türk, doğru politika ve kültür siyaseti ile korunup yüceltilir. Avrupa Birliği bastırmasa idi, bizim böyle bir değişikliğe gitmemiz düşünülmeyecekti. Ama yıllardan beri Avrupa öylesine bastırdı ki, âdetâ AB ile müzakerelerimize engel hâline geldi. Millî menfaatimiz icabı bu engeli aşmak durumundayız. Millî şeref, İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da, İtalya'da, İspanya'da ne derecede kutsal ise, bizde de aynı derecededir. Ne fazla, ne eksik... Bizde daha fazladır dersek, latîfe mevzuu oluruz. Eksiktir dememiz zaten mümkün değildir. Avrupa'da da aynı mahiyette düzenlemeler olduğu halde niçin üzerimize geldiler? İlk sebep, Hrant Dink'in katlidir. Diğer sebep, bu maddeye dayanılarak iki yılda iki bin davanın açılmasıdır. Avrupa'da, Türkiye'de gık diyen yazının ve sözün yargıya havale edildiği vehmi oluştu. Bu vehmi ortadan kaldıramadık. Zaten mübalağaya kaçtığımız, açılan davaların çoğunun mahkemelerde reddi ile sabittir. Dink'e gelince, bir cümlesinin Türk'e açık hakaret olduğunu her Türkçe bilen anlar. Ancak bunun cezasını vermek, daha çok, başka kalemlere düşerdi. Katli yoluna gitmek akıl almaz bir suçtur. Üstelik Türk'e zarar vereceğini kestirememek, öngörüden mahrumiyettir. Bizim bu sütunda beş on defa tekrar tekrar yazdığımız gibi, 301'in, Avrupa devletlerinden seçeceğimiz birinin benzeri mevzuatından aynen tercüme edilmesi en münasibi idi. 301 konusu daha kapanmadı. Maalesef...