Başbakan Tayyip Erdoğan'ın aylardan beri birinci meşgalesi, büyük hedefi Mart 2009 yerel seçimleridir. Görevi başbakanlık da olsa, bir parti liderinin seçim kazanmak için çalışmasında olağan dışı bir şey yok. Üstelik, seçimlerde partisinin bir sakarlığa maruz kalması hâlinde, Türkiye'de istikrarın bozulacağı kanaatini taşıyor. Nitekim muhalefet lideri Baykal da gittikçe yoğunlaşarak seçime odaklandı. Vatandaşa cazip gelecek vaadler hususunda Başbakan'dan geri kalmak istemiyor. Diğer muhalefet lideri Bahçeli'ye gelince, son konuşanın daha etkili olacağı kanaatinde gibi. Yerel seçimler elbette önemli. Ama asıl önemi, vatandaşın temayülünü açığa çıkararak genel seçimlerin göstergesi olmasında. Hattâ erken veya zamanında seçimi tayin edebilir. Sayın Erdoğan, tabiatiyle Türkiye'nin her sorunu ile meşgul. Enerjisi fevkalâdenin bile üzerinde. Dış politikayı da ihmal etmiyor. Ancak Avrupa Birliği'ne karşı bir dereceye kadar küskün bir görüntü vermiştir. İşi oluruna bırakmış gibi. Avrupa'nın Türkiye'nin vazgeçilmezliğini idrakini bekliyor. AB üyeliğimiz, Avrupa sınırlarının garantisidir. Aynı zamanda Türkiye sınırlarının da güvencesidir. Türkiye üzerindeki yanıltıcı hesaplara son verecektir. Bundan dolayı 19 Ocak 2009 günü Erdoğan'ın 4 yıldan beri uğramadığı Brüksel'e gidip sorumlularla ilişkilerimizi gözden geçirmeye karar vermesi, yerindedir. Birtakım incir çekirdeğini doldurmaz konularda çekişerek, Avrupa Birliği'ni ihmalimizi mutlaka, ama mutlaka onarmamız gerekiyor. Çağdaş uygarlık çizgisinin en kestirme yoludur. Diğer yollar çok muhâtaralıdır.