Avrupa Birliği, anayasa ve terör konularında tökezledi. Yanıldı. Yanlış dengeler kurmaya kalkıştı. Ama Avrupa'nın pragmatik rasyonelliği (pratiğe dönük akılcılığı) çare bulacak, oldukça büyük ve vahîm olan bu hatalarını onaracaktır. Lüksemburg'da yüz yirmi bin oyla AB anayasasına evet denilmesine sevinilmesi, Avrupa'ya yakışmaz. Yüz bin oyla hayır denmesini pas geçsek bile, Lüksemburg'un nüfusu, AB'nin toplam nüfusunun binde birinden azdır (anayasa Lüksemburg'da yüzde 57 ile kabul edildi.) Avrupa Birliği anayasasında aksaklık yapıldığı açıktır. Hazırlayan ekip kabûl edilebilir bir metin kaleme alıp halkoyuna sunamamış, millet meclisleri zoraki onaylamışlardır. Zira -metresinin Yunanlı olması sebep gösterilen- Giscard d'Estaing, idealindeki Grek-Latin kültürü birliğini Avrupa kıt'asına barış, huzur ve refah getirir sanmıştır. Lüksemburg gibi küçük, fakat şerefli üyelerinden Fransa gibi birliğin fikir babası büyük devletlere kadar hepsinin istiklâl, dolayısıyla hürriyeti ile oynamıştır. Bu Avrupa Birliği Anayasası geri çekilmelidir. Kısa, anlaşılır, muhtasar müfîd bir metin hazırlanıp sunulmalıdır. Nizamname, tüzük, talimatname gibi anayasa olmaz (hoş bizim anayasamız da böyledir.) Avrupa Birliği dışına atılan bir Türkiye'nin ne idüğü, Avrupa halklarına anlatılamamış, birçok acemi veya peşin fikirli Avrupalı politikacı tarafından da anlaşılamamıştır. Keza Türkiye'deki teröre iyi ve âferin, Batı'daki teröre kötü ve yok edilsin diyen bir zihniyet, New York, İstanbul, Madrid, Londra trajedilerinin zeminini oluşturmuştur. Parisli bir Kürt olan âşıkının etkisiyle Madam Mitterand, münasebetsiz lâflar söyleyip durmuş, ama yarım milyon Kürt mültecisi sınırlarımıza yığılınca yüz kişiyi bile Fransa topraklarına sokamamış, yarım milyon Kürt'e kucak açan Türkiye'yi, onlara Avrupa şartlarını sağlamamakla itham etmiştir. Böylesine "Nato kafa, nato mermer" zihniyetler, Üçüncü Binyıl'a girişi berbâd etmişlerdir.