Avrupa Birliği komisyonu başkanı -eski İtalya Başbakanı ve Özal'ın dostu- Romano Prodi ve AB genişlemeden sorumlu üyesi Günther Verheugen'in Ankara'yı resmen ziyareti, biz Türk milletini yönetenlerin beceriksizlikleri, basiretsizlikleri (öngörüsüzlükleri), liyakatsizlikleri sebebiyle Orta Çağ'ın Yüzyıl Savaşlarını mumla aratacak derecede uzayan, nesiller arası irtibatı bile koparan AB maceramızın tarihi yazılırken, önemle zikredilecektir. İfadem hem uzun, hem sert oldu. Ama birkaç yılda üyelik statüsü elde eden eski eyaletlerimizle kıyaslanırsa Türk'ü mahcup ve mahrum duruma düşürenler, bugüne kadar yeterince kınanmadı. Bunu, istikbalin AB uzmanı tarihçiler yapacaklar. Bizim sistemimizde bütün sorumluluk, başbakandadır. Ancak çeyrek asır önce Türkiye'ye 20. asrın büyük fırsatını kaçırmakta o kadar kuruluş, kurum, zümre, kişi sorumludur ki, tek şahsı mesul tutamadık. Normal demokrasilerde siyasî hayatları sona erdiren böylesine bir gafleti gerçekleştirenleri, sonradan gene iktidar koltuklarına oturttuk. Cihan devleti kurmuş bir millet, bu hâle mi düşmeliydi? Bu büyük millet, gene tarihinin dönüm noktalarından birindedir. Köprüyü geçmemesi için, şurasından burasından tutan stotükocular, Kıbrıs'ta hükûmet bile kurdurmadılar. Avrupa ile Türkiye, kesinlikle karşılıklı birbirine muhtaçtır. Türkiyesiz, Avrupa, geçmişin ve geleceğin realitelerine aykırıdır. Türkiye, hemen bütün Avrupa kuruluşlarının üyesidir. Ancak Avrupa'nın egoistliği ile bizim sakarlığımız birleşincedir ki Türkiye, dışarıda kalır. Bizim akıllı adamlarımızla Avrupa'nın akıllı adamları, böyle bir büyük tarihi hatayı önlemeye çalışıyorlar. Prodi ile Verheugen'in Ankara ziyaretleri ve en yüksek protokolde en derin samimiyetle karşılanmaları, bunun bir örneğidir. AB ve Türkiye bayrakları yan yana asıldı. 9. Senfoni'nin leitmotifi ile İstiklâl Marşımız ard arda çalındı. Hayatlarını Türk'ün yücelmesine adayanlar sevindiler.