Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileri, Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye konuşulurken daha bir açığa çıktı. Tayyip Erdoğan, Beyaz Saray'da, Başkan Bush'tan, Avrupa Birliği'nden tarih almamız için tavassutunu, çok vurgulayarak istemişti. Başkan, bu ricayı yerine getirdi. Fransa Cumhurbaşkanı'na, Almanya Şansölyesi'ne, tekrar gece telefonları açtı. Türkiye meselesini konuştu. Türkiye'nin olağanüstü önemini anlattı. Amerika'nın, geçmişte Fransa ve Almanya'ya büyük lütufları olmuştur. Bugün de bu iki devlette on milyarlarca dolar Amerikan sermayesi vardır. Buna rağmen Paris ve Berlin, Başkan Bush'un ricasını yerine getirmediler. Washington'a göre tarihî bir fırsat kaçırdılar. Amerika'nın gücenmesini bile göze aldılar. Washington'ın, Pax Americana için Avrupa'yı zorladığı, yahut Avrupa'nın böyle düşündüğü açıktır. Ricası kabûl edilmiş bir Amerika, bizden, Irak savaşı için aşırı taleplerde bulunabilirdi. Avrupa, Irak savaşına karşıdır. Asıl mesele, Almanya ile Fransa'nın, Asya'da kurulmak istenen Amerikan düzenine çok soğuk bakmalarıdır. Üstelik Birleşik Amerika'nın mutlak sözünün geçtiği NATO'ya muhtaç bulunmaları, askerî harcamalarının artmasından korkan ve bu sayede zenginleştikçe zenginleşen Avrupa'yı, rahatsız ediyor. Amerikan askerî gücüne ve petrol vizesine muhtaç bir Avrupa Birliği, üyelerinden İngiltere'yi de daima yanına alan Washington'dan hoşlanmıyor. Demokrasi, insan hakları, serbest pazar ekonomisi idealleri, ABD ile AB'yi aynı paralelde tutmaya yetmiyor. Amerika'nın lehimize, hem de Türkiye'den faydalanın, elden kaçırmayın diyerek tavassutunu, bizim şantaja kalkıştığımız iddiasına kadar götüren Avrupa Birliği, hiç olmazsa Asya politikasında ABD ile denge kurmak istiyor. Bu dengede Türkiye'nin ağırlığını Washington kavramıştır, İngiltere de öyle. Amerika'ya karşı Avrupa hareketinin öncüsü Almanya ise, kavramış görünmüyor.