ABD ile ilişkilerimizin son durumu hiç de hoş değil. Gerçi ABD büyükelçisinin makam arabasını ODTÜ kampüsünde yaktığımız, misafir Amerika donanmasının denizcilerini ayaklarından ellerinden tutup sallayarak dört kol Dolmabahçe'de denize fırlattığımız günler de oldu. Yerli komünistlerimiz azmışlardı. Sonunda 1973 askerî darbesine davetiye çıkardılar. Neyse, günümüze gelelim. Birkaç gün önce dışişleri bakanı Sayın Babacan, ABD dışişleri bakanı Miss Rice ile görüştü. Devlet sekreteri denen dışişleri bakanı Amerika düzeninde protokolde olmasa bile fiilen Başkan'dan sonraki 2. şahsiyettir. Bizim bakanımız da ilâveten AB başmüzakereciliği gibi bakanlığa eşit bir ek görevin sahibi bulunduğuna göre çok ağırlıklı sayılması gerekir. Bu görüşmede Rice PKK ile Irak'ta mücadele hâlindeyiz, bundan böyle bütün dünyada mücadele edip bitireceğiz! dedi. Siyasal profesörü, piano virtüozu, çok zeki bir hanımefendi olan Rice'a yakıştıramadım. Türkiye ile böylesine dalga geçilmemelidir. Biz alıngan bir milletiz. Çok şaka kaldırmayız. Ankara'ya gelince, sıcak takibi reddeden bir anlaşmayı imzaladığımıza kısa zamanda hayıflanacağımıza eminim. İmza koyan Irak'ın sözde içişleri bakanı Barzani'den ve Talabani'den, muhtemelen ilâveten Amerika'dan talimat almaktadır. Herhalde Arap'lığı, hattâ Iraklı'lığı temsil ettiği şüphelidir. PKK'yı sınırlarımız içinde hızla bitirmemiz gerekiyor. Sonra daha rahat dışarıya dönelim. Ancak, ABD ile ilişkilerimiz, AB derecesinde önemlidir, hayatîdir. Washington'dan vize almadan Brüksel'e ulaşmamız mümkün değildir. ABD bizden ne istiyor? muammasının çok net cevabını zihinlerimize yerleştirmemiz ve yanıltıcı, teferruat kabîlinden oyalanmamamız lâzım. ABD, 1) İkinci Tezkere'yi reddimizin öcünü sürdürüyor. 2) Bu intikam politikasına son vermek için İran konusunda ivazsız tavizsiz yanında durmamızı istiyor ve 3) Aksi takdirde İran'a karşı Kürtler'i ve Ermeniler'i kullanacağını ihsâs ediyor. Artık bunu anlayalım.