Brüksel'den sızan (veya sızdırılan) haberlere göre, Avrupa Birliği için yazılmakta olan Türkiye raporunda, bizden istenen 5 maddenin Eylül ayı içinde düzenlenmesi bekleniyormuş: 1) Yargının ıslahı, 2) Polisin vatandaşa yumuşak davranması, 3) Gayri Müslimler'in kısıtlanan haklarının verilmesi, 4) Güneydoğuda isteyenlerin köylerine dönebilmesi, 5) Kadın haklarının pekiştirilmesi. Bunlar zaten bildiğimiz şeyler. Avrupa Birliği istese de, istemese de bizim kendiliğimizden yapmaya kararlı olduğumuz hususlar. Elbette her konudaki gibi gecikmiş bulunabiliriz. Fakat yapacağız. Eylül içinde gerekli yasal değişiklikleri gerçekleştirmemiz iyidir. Madem kararlıyız, yerine getirelim. Bu taleplerin içinde Avrupa'nın en hassas olduğu hangisidir derseniz, bendeniz, Gayri Müslimler'e ait kısıtlamalardır derim. Hiç şüphe edilmesin. Bunları kaldırmamız, yabancı din ve kültürlere karşı Türk geleneksel davranışına uygundur. Sonra, Avrupa'da bize uygulanan kısıtlamalara son verilmesini, cesaretle isteyelim. Apolitik ve tutucu davranmamız, bize zarar verir. Avrupa Birliği'nin talepleri içinde uzun vadeli ve karmaşık olanı, yargı reformudur. Bu reform için, en yüksek yargıçlarımız ve yargı organlarımız feryad edegelmişlerdir. Ancak kurumların kendi kendilerini ıslahının zorluğunu biliyoruz. Reformu şüphesiz Türkiye Büyük Millet Meclisi yapacaktır. Zira daha üstün bir irade mevcut değildir. Bu şartlar rapora girmeseydi daha iyi olurdu. Bazı hususlarda Avrupa'nın bize tam güvenmediği, işleri savsakladığımız intibaı edindiği açıktır. Bu imajı silmeliyiz. Tabiatıyla müzakere tarihi, anılan hususların yerine getirilmesinden sonraya bırakılmayacaktır. Maazallah... Aksi takdirde Türkiye'de küçük kıyamet kopar. Ve bu sarsıntının serpintileri dünya politikasını etkiler.