Fazla gürültülü bir Türkiye oluştu. Reform dönemleri böyledir. Nizâm-ı Cedîd (1793), Vak'a-i Hayriyye (1826), Tanzîmat (1839), Islâhât (1856), Meşrûtiyyet (1908), Cumhuriyet (1923) reformları çoktan unutuldu. Halkımız, çok daha ılımlı açılımların atmosferini yadırgadı. Ama dikkatle izliyor. Beğenisini, 2011 baharı seçimlerinde açıklayacak. İktidar partisi ile iki muhalefet partisi, boğaz boğaza demiyorum ama, yüz yüze çekişiyorlar. CHP'den çok tecrübeli bir diplomat, hiçbir benzerliği bulunmayan iki tarih olayını, Çanakkale (1915) ile Dersim'i (1938), aynı cümleye sıkıştırmak hatasında bulundu. Tam manasıyla bir gaf'tı. Türkiye hemen hemen karıştı. Bana daha çok, iki CHP'li arasında Baykal'ın halefliği çekişiliyor gibi geldi. Baykal uzmanı olan dostum İsmail Kapan şüphesiz daha makul bir açıklama getirecektir. Domuz gribi, domuzla ilgisi bulunmamakla beraber, Türkiye'ye de domuzca bulaştı. Bu gibi olayları ekseriya öngöremeyiz, eski tabirle takaddüm edemeyiz. Bu defa virüs cenapları daha sınırlarımıza girmeden her türlü tedbir alındı. İnşallah az kayıpla atlatacağız. Telekulak yeni kelime ve kavramı ile ifade ettiğimiz, telefon dinleme rezaleti nihayet patlak verdi. Bu rezalet bütün iktidarlar döneminde bilindiği halde, başbakanlar ve muhalefet liderleri sıradan bir şikâyet gibi geçirmişlerdir. Halbuki telefon dinlenen bir ülkede demokrasi yoktur. İnsan haysiyeti yara almıştır. Başkan Nixon büyük bir devlet adamı idi. Partisinin adamlarının muhalefeti dinlediği açıklanınca, istifa etti. ABD tarihindeki tek istifa eden başkandır (1974). O kadar vahîm bir olaydır. Niye şimdiye kadar göz yumuldu, pas geçildi? Devletin yüksek menfaatlerine ve gerçek istihbarat hizmetlerine halel gelmesin diye. Ama iş, demokrasilerdeki sınırlarını pek çok aşmıştı. Cezalar mutlaka arttırılmalı. Ama dinlemenin sınırları da daraltılmalıdır. Kesin zorunluluk kabûl edilebilir çizgide olmalıdır. Dünyanın en büyük polisi sayılan FBI Başkanı bile Ankara'da bulunduğu için ümitliyiz.