Başbakan Tayyip Erdoğan, Antalya'da milletvekillerine güzel bir nutuk söyledi. En önemli kısım, partisinin, Demokrat Parti'nin devamı olduğunu, ve de başka hiçbir partinin (yani Millî Görüşçüler'in) halefi bulunmadığını bildiren cümle idi. Genç okuyucularımın hafızalarını tazeliyelim: Demokrat Parti (DP), 1950-1960'ta 3 dönem tek başına iktidar olmuş, Türkiye'mize demokrasi ve kalkınma kavramlarını getirmiş, 1954 seçimlerinde yüzde 57 oy alarak çok partili tarihimizin (1946-2003) rekorunu kırmış bir partidir. Lideri, Adnan Menderes idi. Uğursuz 27 Mayıs cunta darbesi ile DP sona erdi. Demokrat Parti'nin ta kendisi olarak devamını Süleyman Demirel, 1965 seçimlerinde yüzde 53 oy alarak Adalet Partisi (AP) ile sağladı. Sonradan Turgut Özal gibi demokrasi tarihimizin üçüncü ve sonuncu yıldızı bile, Demokrat Parti'nin devamı olduğunu iddia etmedi. Dört temayülü birleştirmek misyonu ile politikaya girdi. Ancak 4 temayülün sahipleri tekrar siyasete başlayınca, Özalizm kendi gücüyle başbaşa kaldı. Özal'la üstadı Demirel biri başbakan iken diğeri cumhurbaşkanı şeklinde anlaşıp birlikte çalışabilse idiler, Türk'ün makûs talihi değişirdi. Ama milletimizde nerede o şans?.. Şimdi Sayın Erdoğan, cidden büyük bir iddiada bulundu. Geniş hedef gösterdi. Elbette hoşumuza gitti. Zira liyakatsiz politikacılar, 'Merkez Sağ'ı, tehlikeli şekilde boşalttılar. AK Parti'nin 'Merkez Sağ'a sahip çıkması güzeldir. Ancak lâfla gerçekleşmez. 'Merkez Sağ'ın olmazsa olmaz şartları vardır. Ve bu şartlar AK Parti'de henüz tamamlanmamış ve olgunlaşmamıştır.