Almanya seçimleri kesin sonuç vermedi. Bir kaç üçlü koalisyon ihtimali var. İkili koalisyon, yalnız iki büyük parti arasında mümkün. Schröder, yanaşmıyor. Merkel ise Schröder'den fazla oy aldığına dayanarak başbakanlık istiyor. Almanya seçimlerinde hem Türkiye, hem Türk faktörü mutlaka bahis konusu oldu. Hangi ölçüde, bilmiyoruz. Türk faktörü, Almanya'daki üç milyon Türk'e karşı Almanlar'ın duygularıdır ki, çok olumlu sayılmaz. Türkiye faktörü ise bizim, Avrupa Birliği üyeliğimizdir. Esas ağırlığın burada göründüğü açıktır. -Rusya hariç- bütün Avrupa kıt'asında Türkiye'nin Almanya'dan sonra en büyük nüfusa sahip bulunması, korkutuyor. En gelişmemiş ülkelerdeki nisbette bir nüfus artışı, yalnız kalkınmamızı engellemedi. Dış ilişkilerimizi de etkiliyor. Ama Türkiye'nin Avrupa'dan kopup Birleşik Amerika ile ortak bir Avrasya politikasına karar vermesinin, AB'ye nelere mâl olacağını gittikçe daha çok Avrupalı kavrıyacaktır. Bazı Avrupalılar, kendilerini akl-ı evvel, bizi geri zekâlı sanarak, imtiyazlı ortaklık diye içi boş bir elma şekeri teklif ediyorlar. Bize hakaret ettiklerinin farkında değiller. Biz, NATO ve Gümrük Birliği üyesi, bir çok AB üyesinin NATO'ya girmesi için oy veren devlet sıfatlarıyla, zaten çok imtiyazlı ortağız. Almanya'da Hıristiyan Demokrat Parti'nin bilhassa şansölye adayları Angela Merkel'in şiddetle, ısrarla, inatla savunduğu Türkiye'ye imtiyazlı ortaklık garabetine sırf rakibi Sarkozy'ye tafra atmak uğruna Chirac gibi çok tecrübeli bir politikacının katılmasını teessürle karşılamışızdır. Bu tutum Chirac'ın üçüncü dönem adaylığını ümitsiz kıldığı gibi, Türk- Fransız ilişkilerini de çok sarstı. Meclisten kolayca geçireceği AB anayasasını halkoyuna sunmak fiyakası, Chirac'ın siyasî hayatını noktaladı. Bununla kalmadı. AB'yi çatlattı. Almanya seçimlerinin bu çatlağı büyüteceği veya onaracağı ihtimallerinin hangisinin ağır basacağını kısa zamanda göreceğiz.