Amerika, haydut devlet ilân ettiği Libya, Suriye, Irak, İran, Kuzey Kore, Küba gibi devletlere yakın duran ülkelerin tutumunu hasmâne olarak algılamıştır. Saçma değil mi? Ne çare ki Amerika ya ben ya onlar diyor. ABD, Necmettin Erbakan'ın Libya'da üstelik gizli cihad ordusunun başkomutanı olduğu söylenen Kaddafi'yi çok gösterişli ziyaretini affetmedi. Bülent Ecevit, ne hikmetse Saddam'la dostluk kurmak istedi. Amerika'nın müstakbel Irak harekâtı için istediği desteği reddetti, hattâ vazgeçirmeye çalıştı. IMF kontrolünde bulunmasına rağmen Türk ekonomisi art arda iki krizle iflâs etti. Neyse ki Amerika işi tadında bırakıp imdadımıza Kemal Derviş'i yolladı, üstelik Beyaz Saray'ın az ötesindeki IMF merkezine Türkiye lehine telefon etti. Tabiatiyle milli politikası mucibince Irak seferinden vazgeçmedi. Bu furyada Devlet Bahçeli partisinin sille yemesinden çekindi. 3 Kasım'ı seçim günü ilân ediverip hepimizi hayret içinde bıraktı. MHP'liler nedense Küba'yı komşu kapısına çevirmişlerdi. 3 Kasım'da AK Parti iktidar oldu. Amerika, biz Türklerin algıladığımız şekil ve uslûpta ılımlı tabir ettiği İslâm'ı, bizi örnek göstererek, radikal Müslüman ülkelere benimsetebileceği fâhiş yanılgısı ile, AK Parti'ye destek verdi. Henüz milletvekili bile olmayan Sayın Tayyip Erdoğan'la Başkan Bush, nice devlet başkanından esirgediği itibarı göstererek, dünya politikasına hükmeden Oval Ofis denen odada görüştü. Bugünkü hükûmet, yakın dostumuz Güney Kore'yi de gücendirmek pahasına, 12 Kasım 2004'te Ankara'da Kuzey Kore ile hiç lüzum ve faydası olmayan bir anlaşma imzaladı. Suriye'ye, İran'a, HAMAS'a yardım için, bu ülkelerin Türkiye'yi algılama yeteneklerinin yetersizliğine aldırmadan, büyük heves ve samimiyet gösterdi. Güncel politik değerlendirmelere ayrılan bu sütunda yazdıklarımı, bunlar hiç aktüel değil, geçmişte kaldı! diye yadırgayacak okuyucularımdan, tarihçi tarafım depreştiği için özür diliyorum.