Türkiye, Yunanistan'la beraber Avrupa Birliği (Ortak Pazar) üyeliği için müzakereye davet edilmişti. Biz, 10 yıl müddet (!) istedik! Onlar ortak, biz pazar geri zekâ mahsulü slogan Türk milletine, bilgelik şeklinde yutturuldu. Bu marifet gerçi Ecevit'in eseridir. Fakat Meclis'te ve devletimizin hemen hiçbir kurum ve kuruluşunda ve özel sektörde itiraz çıkmadı. Sakıym, sakat, öngörüden tamamen mahrum bir görüş, bünyemize yerleşti. Tarihte milletler zaman zaman bu çeşit gafletlere düşmüşler ve büyük kayıplara uğramışlardır. Bu, Cumhuriyet tarihimizin en büyük gafletidir. Zira Yunanistan, 50 milyar dolar hibe aldı, o yıllarda demokrasisi ve bünyesi bizden geri bulunmasına rağmen, 1980'de üye oldu. 28 yıl geçti. Biz hâlâ Avrupa'nın neresindeyiz, belli değil, bocalıyoruz. Portekizli Barroso, yanına Fin (Finlandiyalı) Rehn'i aldı. Türkler ne yapıyorlar? endişesiyle yurdumuza geldi. Yunanistan'ı, Portekiz'i, Finlandiya'yı düşününüz... Yunanca, Portekizce, Fince bugün AB'nin resmî dilleridir. Üye olsa idik Türkçe de resmî Avrupa dili idi. Her kaydın, her sözün dilimize çevirisi yapılacaktı. Portekiz, İspanya 1985'te ve Finlandiya, Avusturya 1994'te AB üyesi oldular. On milyarlarca dolar hibe aldılar. 626 üyeli Avrupa Parlamentosunda Portekiz 22, Yunanistan 22, Lüksemburg ile Kıbrıs bile 6'şar, Almanya ise 99 millletvekili ile temsil ediliyor. Avrupa Komisyonu ise 1 başkan (Barroso), 2 başkan yardımcısı, 1 genel sekreter, 17 üye, toplam 21 kişidir. Gaflet ve dalâlete dalmasa idik, bugün biz de bu süper parlamento ve süper hükûmetin güçlü üyesi idik. Kişi başına 30 bin dolarla vizesiz Avrupa'da dolaşıyorduk. Ne tesettür derdimiz, ne laiklik meselemiz vardı. İki nesil, yokluk ve yoksulluk çekmiyecekti. Sınırlarımız münakaşa edilmeyecekti. Terörsüz, darbesiz bir Türkiye idik. Bu konuda sorumluluk çok cephelidir. Tek kişiye, partiye, kuruma, zümreye yüklenemez. Eski günahların gölgesi, uzun olur.