Brüksel, Türkiye'nin Kopenhag kriterlerine ne dereceye kadar uyum sağladığını belirleyecek tarama işlemini, geciktirdikçe geciktirdi. Bu yılın sonunda başlayacakmış. Ve ancak 2006 sonunda üyelik müzakerelerine geçilebiliyor. Zira Türkiye üzerinde tereddütleri var. Çok fazla ve üstelik yoksul nüfusumuzdan ürküyorlar. Ama Türkiyesiz bir Avrupa'nın eksik bir Avrupa olduğunun da farkındalar. Bizden 40 yıl sonra başvuran ve bağımsızlığı 10 yılı bulmayan Hırvatistan'ın Türkiye'den önce üyeliği için ittifak var. Zira Hırvatistan, Osmanlı yönetimindeki yöreleri hariç, 1918'e kadar Avusturya-Macaristan imparatorluğunun parçası idi. (Macaristan krallığı tâcına bağlı). Binaenaleyh bugünkü Hırvatistan'ın arkasında Almanya vardır. Tabiatıyle Avusturya da vardır. Türkiye için böyle bir avantaj bahis konusu değil. Türkiye'de de AB hakkında tereddütler var. Üçlü koalisyon döneminde AB'ye taraftar görünen Milliyetçi Hareket Partisi, bugün AB karşıtlığı ile puan toplamak istiyor. AB'ye karşı yüzde 25 Türk vatandaşı bulunduğu tahmini doğrudur. Ancak bunların hepsi Hareket Partisi'ne oy vermezler ki... Kaldı ki Avrupa Birliği karşıtlığı, Türk ve Türkiye tarihinin akışını kavrayamamak demektir. Bu gerçeği pratiğe çevirirsek, AB karşıtlığı ile milletten oy almak ve sandıktan çıkmak mümkün görünmüyor. Hiçbir partiye tavsiye etmem. Daha ileri giderek, bizi Avrupa Birliği'nden uzaklaştıracak, yolumuzu kesecek hiçbir teşebbüsün, millî mutabakat alamayacağını söylüyoruz. Bu millet, birkaç bin dolar PC gelirle zengin Avrupa'nın sonuncusu olmaya daha fazla tahammül etmeyecektir. AB karşıtlığı bizi daha fazla ABD ile iş birliğine götürür. Halbuki ABD karşıtlığı ülkemizde AB karşıtlığının üzerine çıktı. Bu da Türkiye'ye yaramaz bir politikadır. Bize Şanghay ittifakına katılmak şıkkı kalır ki, 1200 yıl öncesine, Göktürk dönemimize döneriz. O zamanlarda da Çin'le başa çıkamamıştık. Bugün hiç çıkamayız. Bu kadar ciddiyetsiz ve mesnetsiz tekliflere daha ciddi bir cevap veremiyoruz. Okuyucularımın ve dostlarımın bayramlarını kutluyorum.