Üç buçuk yıl süren üçlü koalisyon döneminde, Avrupa Birliği'ne, hattâ Avrupa standartlarına ve hattâ düpedüz Avrupa'ya yaklaşım kifayetsizdi. Avrupa Birliği'ne taraftarız diye başlayıp ama diyerek olmaz şartlar ileri sürdüler. AB düzenine rezervler koydular. Sanki birlik sahibi bizdik de, Avrupalılar'ı lütfen davet ediyorduk gibi bir manzara oluştu. Statükocu devleti savunanlar, reformcuları engelledi. Buna rağmen, hele 36 saat süren o tarihî oturumda Türkiye Büyük Millet Meclisi, şanlı geçmişine şan katarak, çok çalışarak, uyum paketlerini çıkardı. Bütün işlerimizde olduğu gibi geç kaldık ama, bir şeyler de yapıldı. AK Parti iktidarında Yüce Meclis, aynı aktiviteyi sergiledi. Kopenhag siyasî kriterlerini tamamladı. Çok muhafazakâr bir partiden pek de umulmayan bir atılım gösterdi. Şimdi Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ABD ile yoğun temasları ihmal etmeksizin, Avrupa Birliği perspektifini hiç gözden kaçırmıyorlar. Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in kararlı tutumunu da vurgulamak gerekir. Başbakan ve Dışişleri Bakanı'nın son Avrupa gezileri, başarılı geçti. Sayın Başbakan, Avrupalı bir hanım milletvekilinin İslâm'da kadının durumu hakkındaki sorularını, dinimizi anlatmak suretiyle değil, hukuk sistemimizi hatırlatarak cevaplandırmalı idi. Biz Hıristiyanlık üzerinde sual sorsak Avrupalılar acaba hoş karşılarlar mı? Zira soru, Türkiye'de kadın haklarının iyi olmadığını, hem de dinimizi karıştırarak ima ediyor. Çağdaş Batı'da kadın ve çocuk hakları çok titizlikle savunuluyor. Ama Türkiye'de de hukukî statüde bir eksiklik, kadın haklarını kısıtlayan maddeler yoktur. Uygulamadaki aksaklıklar, başka konulardaki gibi, yoksulluğumuzdan ve eğitim eksikliğimizden kaynaklanıyor. AK Parti iktidarının, Birleşik Amerika'yı asla ihmal etmeksizin Avrupa Birliği için kararlılığı, Türkiye'nin önünü açacak en doğru hedeftir.