Avrupa Birliği dışişleri bakanlarının Ankara toplantısı başarılı geçti. Cumhurbaşkanlığı krizinde canı sıkılan sayın Abdullah Gül, eskisi kadar neş'eli değilse de, konuklarını iyi ağırladı. İyi konuştu. Avrupalı dışişleri bakanları da olumlu şeyler söylediler. Avrupa Birliği'nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Türkiye ile müzakerelerin devam edeceğini bildirdi. Dönem başkanı Federal Almanya dışişleri bakanı Frank-Walter Steinmeier, ondan sonra dönem başkanlığı yapacak Portekiz dışişleri bakanı Joao Crainho, Türkiye'nin önemini vurguladılar. Hâsılı Sarkozy'nin hakkımızdaki aymazlıklarını telâfi için ellerinden geleni yaptılar. Sarkozy, Türkiye'nin Avrupa kıt'asında olmadığını tutturdu. Kıbrıs, Yunanistan'ın Anadolu'ya yapışık Doğu Ege adaları (Rodos, Sakız, Midilli vs.), Rusya Federasyonu'nun en geniş toprakları, Güney Kafkasya'daki 3 cumhuriyet, tabii coğrafya bakımından Asya kıt'asındadır. Sarkozy'nin hatırlaması gerekir. Sayın Sarkozy, İstanbul'un, nüfusu 10 milyonu geçen 4 Avrupa şehrinden biri olduğunu da unutmamalıdır (diğer 3 şehir Londra, Paris, Moskova). Geçtiğimiz cumartesi günü eski Federal Almanya şansölyesi (başbakanı) Schröder Avrupa Birliği ile Türkiye biribirine muhtaçtır dedi. ABD dışişleri bakanı Prof. Dr. Condoleezza Rice ise Türkiye'yi içine almakla Avrupa Birliği güç kazanır veciz cümlesini söyledi. Zaten artık devlet başkanı seçildiği için Nicolas Sarkozy'nin de Türkiye aleyhdarlığına ihtiyacı kalmadığını düşünüyorum. Türkiyesiz NATO ne demekse, Türkiyesiz Avrupa Birliği de öyledir. Bunu kavramak o kadar da zor mu? Avrupa'nın belli başlı organlarının, başta Gümrük Birliği'nin üyesi, bazılarının kurucu üyesiyiz. Üye olalım veya üye olmaksızın AB müktesebâtını (birikimini) benimseyelim. Sonra Birinci François'dan beri kadîm (çok eski) dostumuz, hâlen NATO müttefikimiz Fransa ısrar ederse, hatırını kırmaz, Akdeniz Birliği'ni de kurarız.