Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan'ın 27 Ekim günü konuşmasındaki şu cümleleri özellikle dikkatimi çekti (aynen): "Türkiye'nin öncüsü ve lokomotifi olmadığı hiçbir projenin, bu bölgede (Orta Doğu) kalıcı olabilmesi mümkün değildir. Geçmişten ders almayanlar, bugün de bölgede bize rağmen birtakım projeleri hayata geçirmenin peşindedir. Buna stratejik ortağımız Amerika da dahil. Mesela Irak'la ilgili gelişmelerde ve Orta Doğu gelişmelerinde Türkiye, sürekli kenarda tutulmak istendi. Çözebildiniz mi? Çözemediniz, çözemeyeceksiniz!" Başbakan'ın sonraki cümlesinden, yalnız Irak'ı değil, Filistin'i de kastettiği anlaşılıyor. Biz, başka özellikler taşıyan Filistin'i dışarıda bırakarak okuyucularımızın merakını gidermek için sayın Başbakan'ın sorusuna cevap vermek istiyoruz. İthamlar şüphesiz Amerika ve ilgili devletlere yapılmıştır. Ama onlar cevap vermez, pas geçerler. Irak meselesinde sürekli kenarda tutulmamız, 1. tezkere ile buyurun dediğimiz Amerika'yı 2. tezkere ile reddetmemiz olayına dayanıyor. Amerika bunu unutamadı. İnfiâlini sürdürüyor. Biz 3. tezkere ile asker gönderip durumu düzeltmek istedik ama bâ'de harâbi'l-Basra yani Türkçesi iş işten geçmişti. Kürtler devreye girdi, Amerika'nın eteklerine yapıştı, aman Türk askerini sokmayın! dediler. Ancak asıl sebep, tarihin derinliklerinde yatıyor: Osmanlı fobisidir. Bu duygu, Batı ile Doğu'da müşterektir. Türklerin Orta Doğu'yu 9 asır yönetmesini unutamamışlardır. Bilhassa Osmanlı asırlarını... 20. yüzyılın en büyük tarihçisi Arnold Toynbee'nin şu hükmü, hâlâ nice ülkeyi rahatsız ediyor: "Avrupa devletleri, Orta Doğu'yu, Osmanlı'dan daha iyi yöneteceklerini ileri sürerek Türklerin elinden aldılar. Ama, o ülkelerde yarım asırdan fazla kalamadılar." Buna bir de derin politikanın ustalarından Başkan Clinton'ın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekillerimize, Osmanlı vârisi bulunmamız dolayısıyla engin düşünmeyi ve engin siyaseti öğütlemesini ekleyiniz. Sayın Başbakanımız'ın dediklerini anlamaya yardımcı olur.