Türkiye ile birlikte Başbakanımız Tayyip Erdoğan da yoğun bir hafta geçirdi. Washington'da dünyanın 1. adamı olan Başkan Bush'la dertleşti. 1 saat ve ilâveten 45 dakika konuştular. Oradan Londra ve dostumuz Tony Blair'in 10 numaralı meşhûr-i cihân mekânı... Başbakanımız o diyarlarda iken, Cumhurbaşkanımız'ın 1.5 saatlik konferansa benzer söylevini, 3 Kuvvet Komutanımız'dan sonra konuyu bağlayan Genelkurmay Başkanımız'ın konuşmalarını dinledi. Mutlaka dikkatle dinlemiştir. Komutanlar, ulu orta, rastgele konuşmazlar, seyrek konuşurlar. Kendilerini dinleyip söylediklerini anlamakta hiçbir zarar yoktur, faydası çoktur. Sayın Erdoğan, Sayın Sezer'le Sayın Büyükanıt'a buyurun şu irtica tehlikesini beraberce görüşelim dedi. Nasıl cevap alacak bilemem, benim tahmin gücümü aşar. Almanya şansölyesi dostumuz Prof. Merkel, tam bu esnada teşrif etmesin mi? Sayın Babacan, kendisini Ankara'dan alıp İstanbul'a iftara zor yetiştirdi. Cumhurbaşkanı'ndan söz işitmeyi göze alarak... Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir cumhurbaşkanının bir bakana böylesine kızdığını hatırlamıyorum. Hatırlatanlar olursa faydalanırım. Allah'tan başbakanımız genç ve de sportmen. Zira bu trafiğe can dayanmaz. Üstelik rahat bırakmıyorlar. Sâbık dostumuz Ermenî-perver Mösyö Chirac, iki buçuk milyon minicik komşumuz Ermenistan'ı ziyaret edip oralardan bize soykırım üstlenmeyi tavsiye buyurmasın mı? Şimdi politikamız, Fransa meclisinin kararına odaklandı. Hemen Cenâb-ı Hak sonumuzu hayırlar eylesin! Sonumuz derken Türkiye'nin, Fransa'nın, Avrupa Birliği'nin, dünya sulh ve salâhının, bu arada büyük zararlara uğrayacak Ermenistan'ın geleceğinden bahsediyorum... Sayın Erdoğan, bir gün içinde Suudi Arabistan'a gidip Kral Abdullah'la görüşüp iâde-i ziyarette de bulundu. Ekonomik konular malûm da, acaba İran'ı da konuşup Bush ve Blair'den alınan intibalar değerlendirildi mi?