Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği için müzakereleri yönetip yürütecek başmüzakerecimiz belli oldu: Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu görevi kendisinin üstleneceğini bildirdi. Zaten böyledir. Bizim sistemimizde başbakan, her şeyden sorumludur. Yetkileri de o derecededir. Bu yetkisini, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden alır. Âşikâr ki Sayın Erdoğan, bir başmüzakereci atayıp konuyu iki başlı hâle getirmek istemedi. Teknik kadroyu da kurup bir vakit evvel teşkilâtı tamamlamak gerekiyor. Bizde olduğu gibi Avrupa'da da hızımızın kesildiği, hattâ Avrupa devletlerinin oynak politikalarının bıkkınlık verdiği rivayetleri yayıldı. Bu atmosfere alışmalıyız. Avrupalılar da daha temkinli davranmalı. Çeyrek yüzyıl öncesi geçeceğimiz köprülerden şimdi geçeceğiz. 10 devlet yerine 27 devletle müzakere edeceğiz. Onlara teker teker dert anlatacağız. AK Parti iktidarı ve Sayın Erdoğan, bu misyonu istemiştir. Dış politikamızda vaktiyle yapılan kapital hataları düzeltmeye tâlib olmuştur. Müzakereler boyunca, Avrupa devletleri ile -onların belli başlıları ile- başbakan, dışişleri bakanı ve diğer sorumlular seviyesinde sürekli ve kesiksiz ilişkiler sürdüreceğiz. Başbakan, İspanya ve İngiltere ile başladı. İyi yaptı. Avrupa'da bu işler cereyan ederken, Washington'la münasebetlerimizin çok iyi işlemesi gerekiyor. Aksi takdirde işlerimiz aksar, canımız sıkılır. Amerika'ya kızıp veriştirmekle hiçbir şey kazanmak mümkün değildir. Amerika'nın yürüttüğü ve 2010'lu yıllarda da yürüteceği Büyük Orta Doğu projesinde kazanan tarafta bulunmamız şarttır. Nihayet, Türk Cumhuriyetleri ile temaslarımızın çok azaldığını belirtmem gerekiyor. Bu,Türkiye'nin geleceği için tatsız gelişmelere zemin hazırlar. Kafkasya ve Orta Asya'da başarısız bir Türkiye, Avrupa Birliği'nin az önemli üyelerinden biri olur.