Kıbrıs için Lahey zirvesinde anlaşma olmadı. Genel Sekreter Kofi Annan, adıyla anılan planını alıp New York'a gitmedi, masada bıraktı. Ama çok ümitli de konuşmadı. Birleşik Amerika, Güvenlik Konseyi için 9 oy sahibi devlet temin edemedi. Üstelik Fransa ile onun peşine takılan Rusya'nın veto tehdidine maruz kaldı. Fransa da, Rusya da, Çin de veto kullanıp Birleşik Amerika ile kolayca köprüleri atmazlar. Fransa, Saddam ile, Irak petrolleri üzerinde, 40 milyar dolarlık bir anlaşma yapmış. Amerika, Irak'ı işgalinde bu anlaşmaya uyacağı sözünü vermiyormuş. Yoksa böyle bir güvence aldığı takdirde Fransa, Amerika'yı desteklemek için savaş gemilerini çoktan Körfez'e göndermişti. Amerika, Irak petrolünün dağıtımı hususunda, değil Fransa'ya, İngiltere'ye bile bu kadar geniş haklar tanımıyacaktır. Bu örnek, Birleşmiş Milletler'in ancak vasıta şeklinde kullanıldığını, devletlerin menfaatlerinin üzerine çıkamadığını, hak ve hukuk ilkelerini yürütemediğini göstermeye yeter. Cem'iyet-i Akvâm'a dönüşmek tehlikesinden kurtulmak için Birleşmiş Milletler'in reformdan geçmesi gerekiyor. 5'i sürekli 10'u seçimle gelen ve değişen 15 üyeli Güvenlik Konseyi'nde -ne hikmetse- şu anda 3 siyah Afrika devleti bulunuyor (Gine, Kamerun, Angola) ki ikisi, Fransızca kullanan eski Fransız sömürgesidir. Ama meselâ Japonya, Hindistan gibi devletler üye değildir. Türkiye ise, hiçbir zaman üye seçilmedi. Zaten hem Birleşmiş Milletler'in, hem NATO'nun kurucusu ve temel gücü olan ABD, bunun farkındadır. Pax Americana dediğimiz yeni dünya düzenini kurmaya çalışıyor. Bizim çok az politikacımız bunun farkındadır.