Hazret-i Ali Efendimiz'in kapısında bomba patlatan bir toplumun ne mene Müslüman olduğunu rahatça sorgulayabiliriz. Ve böyle bir toplumun biz Türkler'e karşı duygularını sağlıklı şekilde değerlendirmemize de yardım edebilir. Irak halkına danışarak Amerika'ya karşı politikamızı düzenlemeye kalkmayalım. Siyasetin gerçeklerine aykırı bir yerlere düşer, orada kalırız. Tereddütlerimiz ve çekingenliklerimiz açığa çıkar. Ayrıca gülünçtür. Ama elbette Iraklılar'la konuşalım, her zümresiyle temasımız bulunsun. Romantik sonuçlar çıkarmayalım. Zira her zümre kendi menfaatine göre söz söyleyecektir. Türk'ü düşüneceklerini sanmıyoruz. Gerçek böyle olmakla beraber, Irak'ta Irak halkı için çalışacağız. Menfaatlerimizi savunurken, Irak halkına zarar vermeyeceğiz. Birlikte yaşamak Iraklılar'ın emeli ise, onlara samimiyetle destek vereceğiz. Ancak Birleşik Amerika, ülkenin haritasını değiştirmeye karar vermişse, engellemek bizim gücümüzü aşar. Hiçbir devletin gücü de buna yetmez. 1917'de İngilizler üstün askerle Bağdad'ı elimizden aldıktan sonra Irak'ın şehir halkı da, aşiretleri de askerimize çok kötü davrandılar. Arap ülkeleri Osmanlı'dan ayrılınca, Irak asıllı İstanbul'da bizim harbiyemizden ve kurmay akademimizden (mekteb-i erkân-ı harbiyye-i şâhâne) mezun subayları, Türk ordusunda kalmadılar. Irak'a gittiler, orada yeni bir ordu kurmaya çalıştılar. Bu gerçekleri bilenler bugün çok azaldı, onlar da yazmak istemiyorlar. Sonra İngilizler geldi. 1056'da Selçukoğlu Sultan Tuğrul Bey'in Bağdad'ı almasından itibaren, biz Türkler'in Irak'ı sömürdüğümüz tezine dayalı bir eğitimi Iraklılar'a empoze ettiler. Baas iktidara gelince, beterini yaptı: Arap ırkçılığına dayanan bir rejim olduğu için, açık Türk düşmanlığını zorunlu hâle getirdi. Bugün Irak'ta sözü geçen kişiler, böyle bir disiplinle yetişmiştir. Halk, onları takip eder. Irak politikası, riskli bir sahadır. Ancak risk alamıyan milletler, içlerine kapanır, dejenere olur, küçülürler.