Türkiye hariç hiçbir Müslüman ülkenin, Türk cumhuriyetleri dahil, kısa dönemde demokrasiye geçmesi mümkün değildir. Belki de hiç geçmezler. Demokrasi, tek rejim modeli değil ki... Orta Doğu'ya demokrasi diyenler, ya demokratik rejim nedir bilmiyorlar, ya gösteriş kabîlinden birkaç reformu ve bir iki seçimi Şarka bu kadar kâfidir, fazlası gerekmez diyerek Orta Doğu'ya mahsus ve has demokrasi oluşturmaya hazırlanıyorlar. Ama çok daha kuvvetli sebep şudur: Bazı Batılı devletler, demokrasi getireceğiz diye Orta Doğu'ya hulûl etmek istiyor. Maksatları malı götürmektir. Âşikârdır ki mal, petroldür, gazdır. Gelişmiş ülkeler, dünya petrol rezervinin üçte ikisinin, geri kalmış saydıkları Büyük Orta Doğu ülkelerinde bulunmasını, haksızlık olarak algılıyorlar. Önce İsrail-Arap barışını sağlamak yutturmacasını Türkiye tezi şeklinde ileri sürmek, çok yanlıştır, dehşetli sakıncalıdır, olmazı zorlamaktır. Zira gerçeklere dayanmıyor. Gerçek olmayan şudur: Yakın zamanda bir Arap-İsrail barışı mümkün değildir. Irak, Suriye, İran tehditlerini ortadan kaldırmadan İsrail, sulha yanaşmaz. Bizim Arap-Yahudi barışı için tavassutumuz, iki tarafı da bize düşman yapar. İki tarafa da yaranamayız. Ağzımızla kuş tutsak mümkün değildir. Hırpalandıkça hırpalanırız. Böyle bataklıklarda işimiz yoktur. Gücümüz yetiyorsa, aklımız yeterli ise, Kuzey Irak'ta Türkmenleri tamamen yok olmaktan kurtaralım yeter. Stratejik müttefikimiz, üstelik demokratik ortağımız bir devletle Büyük Orta Doğu projesi nedir, ne değildir? konusunu açıkça konuşmakta, sayılamaz millî menfaatler vardır. Washington'a samimi davranmamız ve tekliflerini büyük soğukkanlılıkla dinlememiz gerekir. Sıcakkanlı da soğukkanlı da davransak, zaten yapacağını yapacaktır. Çözüm, içinde bulunmak ve katılmakla mümkündür. Ben yokum diyeni, yok farzedip işlerini buna göre yürütürler... Yarın İslâm Konferansı'nın İstanbul'da başlayan 31. Dışişleri Bakanları Toplantısını değerlendireceğim.