2005'te yüzde 7.6 kalkınma hızı ile 361 milyar dolar gayri sâfî millî hâsıla (GSMH) elde etmişiz. Per capita (kişi başına) 5008 dolar eder. İştirâ değeriyle (satınalma gücü) 9000 doları geçer. Böyle bir Türkiye, çok devleti tahrik eder, harekete geçirir. Bizi hizâya, eski çizgimize çekmek için faaliyet başlar. Türkiye'yi kısır döngüde (Osm. dâire-i fâside) döndürmek, eski ve değişmez huylarıdır. 1971'de yüzde 7 enflasyonla yüzde 7 kalkınma hızı elde eden, Türkiye'nin madde coğrafyasını 6 yılda ikiye katlayan Süleyman Demirel, az reform yaptığı (!) bahanesiyle düşürülmüştü. Eylemin arkasında CIA (yani ABD) bulunduğunu sonradan The Economist gibi çok kulağı delik saygın yayın organları yazdılar. CIA'nin, Türkiye Cumhuriyeti bütçesi kadar bütçesi vardır. Eli uzundur, her yere uzanır. Eksik olmasın, Türkiye'ye ilgisini hiçbir devirde azaltmamıştır. Bu ilgiyi, British İntelligence Service (BIS)'den devralmıştır. Benim gibi mütevazı bir tarihçiye inanmayanlar, Sayın Demirel'e, Sayın Ecevit'e gidip sorarak, Amerika'nın neler yapabileceğini öğrenebilirler. Türk tarihinin en büyük başbakanı ve en büyük birkaç diplomasi dehâsından biri, Tanzimat'ın kurucusu Mustafa Reşid Paşa'dır. Devletimizin bekası için birtakım kurallar koymuştur. Biri tek resmî dil Türkçe şartıdır. Düşününüz, hem de Türklerin azınlıkta bulunduğu üç kıt'a yedi deniz üzerinde uzanan bir imparatorlukta... Bugünkü modern dışişlerimizin, diplomasimizin, bürokrasimizin, kurucusu da odur. Bürokrasi üzerindeki kuralları bugün eskidi. Ama dış politikamızın esaslarının ilki olarak belirlediği dünyanın birinci devleti ile asla karşı karşıya gelmeyerek hareket etmek ilkesi, bugün de geçerlidir. O zaman İngiltere idi, bugün Amerika'dır. İngiltere, Sultan Abdülaziz ve yeğeni Sultan Abdülhamid gibi iki muhteşem hâkan-halîfemizi tahtından etmiş, ilkini öldürtmüştür. Bir cihan devletini karşıya alarak dış politika izlemenin âkıbeti bellidir. Üstelik öyle bir ülkenin içerisi de karışır, politikacılarında huzur kalmaz.