2002-2007 dönemi, 1908'den günümüze kadar bütün yasama meclislerimizin en uzun olanıdır. 4 yılı tek gün geçen başka hiçbir yasama dönemimiz olmadı. İcrâ'da da aynı rekor kırıldı. Bugünki bakanlar kurulu, en uzun müddet süregelen hükûmettir. Başbakanlar, 2 yıl geçince kabinede revizyon yapageldikleri halde Sayın Tayyip Erdoğan, hiçbir bakanı yerinden oynatmadı. Bu karakterdeki bir politikacı, ana muhalefet lideri Sayın Deniz Baykal'ın Çankaya'ya çıkmaması için yaptığı baskı karşısında, niyeti değilse bile, rakıybinin haddini bildirmek için, cumhurbaşkanı olur. Baykal'ın, Erdoğan'ı icranın başından uzaklaştırmak için bu taktiği kullandığı şüyû buldu. Her hâl-ü kârda cumhurbaşkanını seçecek tek güç, Tayyip Erdoğan'dır. İster kendisi gelir. İsterse, ancak onun göstereceği kişi seçilebilir. Meclis aritmetiğinin gereği böyle. Bu hususta grup kararı alınmaz ama, parti disiplini denen bir şey vardır. Cumhurbaşkanını Türkiye Büyük Millet Meclisi dışında aramak, parlamenter demokrasiyi incitebilir. Eskiden zaten mümkün değildi. 1982 Anayasası cevaz verdi. Sayın Sezer, dışarıdan teklif edilerek seçildi. Bu suretle Bülent Ecevit, Demirel'in tekrar seçilmesi için Anayasa değişikliğine oy vermeyenlere haddini bildirdi. Gerçekte politika acemisi olan iddialı liderler, bunun farkına bile varmadılar. Bugün bile gerçeği kavrıyabildiklerini sanmam. Sezer'in gerçeği sezdiğinin ise emareleri vardır. Şık olan hâlen TBMM üyesi bir milletvekilini seçmektir. Tabii olan ise seçilecek kişinin çoğunluk partisinden olmasıdır. Burada itiraz, AK Parti'nin üçte iki çoğunluğu üçte bir oyla kazanmasıdır. Yasal ve zorunlu bir husus değildir. Ancak etik bakımdan dikkate alınmaya layıktır. Bu dikkat, hem muhalefetin, hem kamuoyunun itiraz etmiyeceği bir milletvekilini bulmak suretiyle olur. Şüphesiz bu husus, Sayın Erdoğan'ın icra mevkiinde ve partisinin başında kalmak şıkkını yürürlüğe koymasıyla mümkündür. Devam edeceğim.